Türkçede, bir asra yaklaşan bir zamândır, yeni mefhûmlar için kelime türetmekten ziyâde, bir takım ideolojik sâiklerle, asırlardır Târîhî Türkçenin malı olmuş İslâm Medeniyeti kaynaklı kelimeleri dilden tasfiye gayreti içinde, mütemâdiyen ve planlı bir şekilde onların yerine yeni kelimeler ortaya atılmakta ve bunlar resmî dayatmalarla yaygınlaştırılmaktadır. Üstelik, bunların büyük bir kısmı Uydurma kelimelerdir ("barbarismes"; Barbarca). Çünkü türetme veyâ teşkîl kaidelerine aykırıdırlar. Hattâ -sAl, -mAn, -Ay, -v gibi Fransızcadan ("Frenkçe"den) devşirme eklerle ve Fransızcaya benzeterek uydurulmaktadırlar. Dahası, Fransızca, dış-, eş-, iç-, ön-, öz-, tek-, yad- gibi bir takım ön ekler ihdâsıyle dahi taklîd edilmektedir. Bu Uydurmalarla berâber, ayrıca, menşêi 19. asır ortalarına kadar çıkan "Güneş-Dil Sahte-Teorisi" (daha doğrusu stratejisi) ile, Türkçenin kapıları ardına kadar Fransızca kelimelere açıldığı, bunlar "Öztürkçe" oldukları iddiâsıyle- "okul" (<école) kitaplarına konulduğu, hattâ ("Türkçenin de bir Hind-Avrupa dili olduğu" iddiâsıyle) cümle kuruluşu dahi -devrik cümlelerle- Fransızcaya benzetilmeye çalışıldığı için, Türkçe, yapısı, zevki ve kelime hazînesi îtibâriyle büyük ölçüde Fransızcalaşma sürecine sokulmuş, 1960 Balyoz Darbesinin ardından bu Fransızcalaşmış, istikrârsızlaşmış, köksüzleşmiş, nesepsizleşmiş "Türkçe"ye, "Öztürkçe" adı altında, resmî dil statüsü kazandırılmıştır. O târîhten beri, "Türkçe" (yâni resmî dil sıfatıyle Türkçe, yoksa târîhin derinliklerinden günümüze kendi tabiî mecrâında varlığını ve inkişâfını devâm ettiren Târîhî Türkçe değil), fetret devrini yaşamaktadır. Sırf dilin Resmî Temessül İdeolojisine âlet edilmesi yüzünden, Türkçemiz, bu sûretle, büyük bir keşmekeş içine sürüklenmiş ve tedâvisi pek zor olacak derecede ağır yara almıştır. Buna rağmen, binlerce eserde, milyonlarca kitap, mecmûa, gazete, resmî evrâk, v.s. sayfasında ölümsüzleşmiş olan Târîhî Türkçemiz, ihyâ edilip kaldığı yerden daha da inkişâf ettirilme imkânına her zaman sâhib bulunmaktadır. Mâmâfih, asıl büyük mes'ele, bizim, topyekûn Türk Milleti sıfatıyle, bize annemiz kadar azîz, annemiz kadar mübârek olan Târîhî Türkçemizi ihyâ ve onu tekrâr resmî dil kılma irâdesini gösterip göstermiyeceğimizdir.
Türkçede, bir asra yaklaşan bir zamândır, yeni mefhûmlar için kelime türetmekten ziyâde, bir takım ideolojik sâiklerle, asırlardır Târîhî Türkçenin malı olmuş İslâm Medeniyeti kaynaklı kelimeleri dilden tasfiye gayreti içinde, mütemâdiyen ve planlı bir şekilde onların yerine yeni kelimeler ortaya atılmakta ve bunlar resmî dayatmalarla yaygınlaştırılmaktadır. Üstelik, bunların büyük bir kısmı Uydurma kelimelerdir ("barbarismes"; Barbarca). Çünkü türetme veyâ teşkîl kaidelerine aykırıdırlar. Hattâ -sAl, -mAn, -Ay, -v gibi Fransızcadan ("Frenkçe"den) devşirme eklerle ve Fransızcaya benzeterek uydurulmaktadırlar. Dahası, Fransızca, dış-, eş-, iç-, ön-, öz-, tek-, yad- gibi bir takım ön ekler ihdâsıyle dahi taklîd edilmektedir. Bu Uydurmalarla berâber, ayrıca, menşêi 19. asır ortalarına kadar çıkan "Güneş-Dil Sahte-Teorisi" (daha doğrusu stratejisi) ile, Türkçenin kapıları ardına kadar Fransızca kelimelere açıldığı, bunlar "Öztürkçe" oldukları iddiâsıyle- "okul" (<école) kitaplarına konulduğu, hattâ ("Türkçenin de bir Hind-Avrupa dili olduğu" iddiâsıyle) cümle kuruluşu dahi -devrik cümlelerle- Fransızcaya benzetilmeye çalışıldığı için, Türkçe, yapısı, zevki ve kelime hazînesi îtibâriyle büyük ölçüde Fransızcalaşma sürecine sokulmuş, 1960 Balyoz Darbesinin ardından bu Fransızcalaşmış, istikrârsızlaşmış, köksüzleşmiş, nesepsizleşmiş "Türkçe"ye, "Öztürkçe" adı altında, resmî dil statüsü kazandırılmıştır. O târîhten beri, "Türkçe" (yâni resmî dil sıfatıyle Türkçe, yoksa târîhin derinliklerinden günümüze kendi tabiî mecrâında varlığını ve inkişâfını devâm ettiren Târîhî Türkçe değil), fetret devrini yaşamaktadır. Sırf dilin Resmî Temessül İdeolojisine âlet edilmesi yüzünden, Türkçemiz, bu sûretle, büyük bir keşmekeş içine sürüklenmiş ve tedâvisi pek zor olacak derecede ağır yara almıştır. Buna rağmen, binlerce eserde, milyonlarca kitap, mecmûa, gazete, resmî evrâk, v.s. sayfasında ölümsüzleşmiş olan Târîhî Türkçemiz, ihyâ edilip kaldığı yerden daha da inkişâf ettirilme imkânına her zaman sâhib bulunmaktadır. Mâmâfih, asıl büyük mes'ele, bizim, topyekûn Türk Milleti sıfatıyle, bize annemiz kadar azîz, annemiz kadar mübârek olan Târîhî Türkçemizi ihyâ ve onu tekrâr resmî dil kılma irâdesini gösterip göstermiyeceğimizdir.