David Brewer Eddy'nin 1913'te yayımladığı bu kitap erken misyoner çalışmalarındaki temel motivasyonu, hedef ve yöntemleri açığa çıkaran içeriden bir çalışma olarak kuşkusuz bir kült değeri taşıyor. Eddy'nin Anadolu'da aktif olarak çalışan misyoner hücre ve istasyonları tarafından periyodik olarak gönderilen raporlardan yola çıkarak hazırladığı bu eserde temel amaç bu uğurda yola çıkanlara, sürece bilfiil katılanlara ve beklenilen sonuca bir an önce erişmek için gayret gösterenlere kayda değer bir düzeyde rehberlik etmek şeklinde özetlenebilir.
Kitapta tarihsel verileri altüst etme ve misyoner yetiştirme süreçlerini takip etmek için bir tür manipülasyon olarak da görülebilecek pek çok nokta yine dikkatli okuyucuların gözünden kaçmayacak şekilde işlenmekte ve birtakım çıkarımlarda bulunulmaktadır. Yazarın “Jön Türk Devrimi”ne olan muhabbeti, 2. Abdülhamid hakkında yer yer hezeyan sayılabilecek suçlayıcı ifadeleri, Ermeni sorunu henüz daha rüşeym halindeyken bile yaptığı cesur ve subjektif yorumları, Türkiye'deki dini hayatın İslami veçheleri hakkında Müslümanları töhmet altında bırakan suçlayıcı ifadeleri olmakla birlikte misyoner müfredatının nasıl kurgulandığını ve sahada nasıl işlendiğini görmek açısından bütün bu satırların olduğu gibi Türk okuyucusuna ulaştırılmasını, hem ahlaki hem de nesnel bir çaba olarak değerlendirmek gerekir.
David Brewer Eddy'nin 1913'te yayımladığı bu kitap erken misyoner çalışmalarındaki temel motivasyonu, hedef ve yöntemleri açığa çıkaran içeriden bir çalışma olarak kuşkusuz bir kült değeri taşıyor. Eddy'nin Anadolu'da aktif olarak çalışan misyoner hücre ve istasyonları tarafından periyodik olarak gönderilen raporlardan yola çıkarak hazırladığı bu eserde temel amaç bu uğurda yola çıkanlara, sürece bilfiil katılanlara ve beklenilen sonuca bir an önce erişmek için gayret gösterenlere kayda değer bir düzeyde rehberlik etmek şeklinde özetlenebilir.
Kitapta tarihsel verileri altüst etme ve misyoner yetiştirme süreçlerini takip etmek için bir tür manipülasyon olarak da görülebilecek pek çok nokta yine dikkatli okuyucuların gözünden kaçmayacak şekilde işlenmekte ve birtakım çıkarımlarda bulunulmaktadır. Yazarın “Jön Türk Devrimi”ne olan muhabbeti, 2. Abdülhamid hakkında yer yer hezeyan sayılabilecek suçlayıcı ifadeleri, Ermeni sorunu henüz daha rüşeym halindeyken bile yaptığı cesur ve subjektif yorumları, Türkiye'deki dini hayatın İslami veçheleri hakkında Müslümanları töhmet altında bırakan suçlayıcı ifadeleri olmakla birlikte misyoner müfredatının nasıl kurgulandığını ve sahada nasıl işlendiğini görmek açısından bütün bu satırların olduğu gibi Türk okuyucusuna ulaştırılmasını, hem ahlaki hem de nesnel bir çaba olarak değerlendirmek gerekir.