Kent ve kır arasındaki bölünme ve karşıtlık, en az iki yüz yıldır, er ya da geç her ülkenin yaşadığı; endüstrileşme ve onun yarattığı hızlı büyümeyle birlikte ortaya çıkan sorunlar ve kırdaki değişim olarak kendini gösteren bir dünya deneyimidir. Bu değişim; ister yavaş ister hızlı olsun; karşı konulumaz, tersine çevrilmez ya da kaçınılamaz bir gelişme olarak, kırdan kente sürekli bir göç akını ve kentsel nüfusun hızlı bir artışıyla birlikte yaşanan bir süreç olmuştur. Kentli nüfustaki büyük artışlar aynı zamanda kırsal nüfustaki büyük oransal ya da mutlak bir düşüşle birlikte gitmiştir. Uzun dönemde bütün ülke olarak yarar sağlanacağı varsayımı ve kent-kır eşitliğinin yeniden kurulacağı beklentisiyle doğal, tarımsal ve insangücü olarak kırdaki kaynaklar, sanayinin gelişmesi için kentlere aktarılmıştır.
Kent ve kır arasındaki bölünme ve karşıtlık, en az iki yüz yıldır, er ya da geç her ülkenin yaşadığı; endüstrileşme ve onun yarattığı hızlı büyümeyle birlikte ortaya çıkan sorunlar ve kırdaki değişim olarak kendini gösteren bir dünya deneyimidir. Bu değişim; ister yavaş ister hızlı olsun; karşı konulumaz, tersine çevrilmez ya da kaçınılamaz bir gelişme olarak, kırdan kente sürekli bir göç akını ve kentsel nüfusun hızlı bir artışıyla birlikte yaşanan bir süreç olmuştur. Kentli nüfustaki büyük artışlar aynı zamanda kırsal nüfustaki büyük oransal ya da mutlak bir düşüşle birlikte gitmiştir. Uzun dönemde bütün ülke olarak yarar sağlanacağı varsayımı ve kent-kır eşitliğinin yeniden kurulacağı beklentisiyle doğal, tarımsal ve insangücü olarak kırdaki kaynaklar, sanayinin gelişmesi için kentlere aktarılmıştır.