Günümüzde Türk medyası, hem siyasi iktidara hem de ordu ile belirli bir uzlaşma zemininde buluşmak adına, hiçbir "politik" tercih yapmaksızın, bir başka deyişle herhangi bir kimliği (özgürlükçü, muhfazakar, sağ, sol vb.) açık biçimde savunmaksızın, her yeni durumda farklı bir kimliği öne çıkararak varolmaya çalışıyor, özcesi her geçen gün daha fazla "kimliksizleşiyor"... Neo - liberal boyutlara harfiyen uyarak kârını ençoklaştırmanın önündeki bütün engellere bayrak açan Türk medyası; düpedüz ırkçı söylemlerden maskeli şovenizme kadar uzanan bir yelpazede "milliyetçiliğin", muhafazakar dünya görüşünün çeşitli versiyonlarının, eşitlik ve özgürlük kavramlarının çarpık yorumlarının, sansasyonelliğin, bayağı magazinin, doğrulanmış ve kamu yararını gözeten hiçbir bilgi içermeyen manşet ya da "az sonra" spotlarının peşinden koşuyor. Ve böylece 1980'lerin sonunda "2,5 gazete" sözüyle dile gelen tekelleşme arzusu, 2000'lerde saf bir gerçeklik olarak ortaya çıkıyor, yeni bir milliyetçilik ve gericilik dalgasıyla bütünleşiyor. Bu haliyle Türk medyası, toplumun en önemli bilgi, eğlence, eğitim kaynaklarından biri olarak "kamusal yarar" adına bir tehdide dönüşüyor. Üstelik toplumda altenatif eğitim ve eğlenme olanaklarından yoksun, dolayısıyla hakim medyanın en niteliksiz ürünlerinin talibi olacak geniş halk kesimleri göz önünde tutulduğunda tehdit giderek büyüyor... Bu kitap, bugüne kadar üzerinde çok tartışılan, ama tarihsel kökenleri ve değişim dinamikleri yeterince aydınlatılmamış bir sektörün son 25 yılda nasıl bir "yapılaşma" sürecinde geçtiğini, böylece toplumsal eşitlik ve özgürlük ideallerinin hangi yapı, aktör ve eylemler aracılığıyla değerlerini yitirdiğini göstermeyi hedefliyor. Kitabın bu yeni barbarlık döneminde "dünyayı değiştirme" çabasına bir katkı olarak okunması, tartışılması ve değerlendirimesi dileğiyle.
Günümüzde Türk medyası, hem siyasi iktidara hem de ordu ile belirli bir uzlaşma zemininde buluşmak adına, hiçbir "politik" tercih yapmaksızın, bir başka deyişle herhangi bir kimliği (özgürlükçü, muhfazakar, sağ, sol vb.) açık biçimde savunmaksızın, her yeni durumda farklı bir kimliği öne çıkararak varolmaya çalışıyor, özcesi her geçen gün daha fazla "kimliksizleşiyor"... Neo - liberal boyutlara harfiyen uyarak kârını ençoklaştırmanın önündeki bütün engellere bayrak açan Türk medyası; düpedüz ırkçı söylemlerden maskeli şovenizme kadar uzanan bir yelpazede "milliyetçiliğin", muhafazakar dünya görüşünün çeşitli versiyonlarının, eşitlik ve özgürlük kavramlarının çarpık yorumlarının, sansasyonelliğin, bayağı magazinin, doğrulanmış ve kamu yararını gözeten hiçbir bilgi içermeyen manşet ya da "az sonra" spotlarının peşinden koşuyor. Ve böylece 1980'lerin sonunda "2,5 gazete" sözüyle dile gelen tekelleşme arzusu, 2000'lerde saf bir gerçeklik olarak ortaya çıkıyor, yeni bir milliyetçilik ve gericilik dalgasıyla bütünleşiyor. Bu haliyle Türk medyası, toplumun en önemli bilgi, eğlence, eğitim kaynaklarından biri olarak "kamusal yarar" adına bir tehdide dönüşüyor. Üstelik toplumda altenatif eğitim ve eğlenme olanaklarından yoksun, dolayısıyla hakim medyanın en niteliksiz ürünlerinin talibi olacak geniş halk kesimleri göz önünde tutulduğunda tehdit giderek büyüyor... Bu kitap, bugüne kadar üzerinde çok tartışılan, ama tarihsel kökenleri ve değişim dinamikleri yeterince aydınlatılmamış bir sektörün son 25 yılda nasıl bir "yapılaşma" sürecinde geçtiğini, böylece toplumsal eşitlik ve özgürlük ideallerinin hangi yapı, aktör ve eylemler aracılığıyla değerlerini yitirdiğini göstermeyi hedefliyor. Kitabın bu yeni barbarlık döneminde "dünyayı değiştirme" çabasına bir katkı olarak okunması, tartışılması ve değerlendirimesi dileğiyle.