Yüksek din öğretimi 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren eğitim tartışmalarında merkezi bir öneme sahiptir. 1900 yılında açılan Dârülfünun-i Şâhâne'nin Ulûm-i Âliye-i Diniyye Şubesi olarak ilk defa üniversiter yapının içerisine kalıcı olarak dahil edilmesinin akabinde çok sayıda kurumsal değişim ve dönüşüme tanıklık etmiştir. Cumhuriyet döneminin ilk ve belki de en önemli eğitim girişimi olarak adlandırılabilecek 1924 Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile İlahiyat Fakültesi şeklinde yapılandırılmış, 1933 Üniversite Reformu ile üniversite programından çıkarılmış ve bir enstitü formatında faaliyetlerini sürdürmüş, 1949 Ankara İlahiyat Fakültesinin kuruluşu ile yeniden üniversiter yapının içerisinde yer bulmuş, 1959 İstanbul Yüksek İslâm Enstitüsü'nün açılışı ile istihdam merkezli bir anlayış benimsemiş ve öğretmen yetiştirme sorumluluğunu üstlenmiş, 1982'de bu enstitülerin fakülteye dönüştürülmesiyle beraber geleceğinin fakülte düzeyinde olduğunu kanıtlamıştır. 2010'ların başından itibaren ise İslâmi İlimler Fakültelerinin yaygınlaşmaya başlamasıyla kısmî de olsa bir çeşitlenme süreci içerisine girmiştir. Yüksek din öğretiminin yaklaşık 120 yıllık serüveni içerisinde kendisine has özelliklere sahip çok sayıda kurum eliyle sürdürülmüş olması, eğitim içeriği ve metodolojisinin meydana gelen değişim ve dönüşümlerden ne şekilde ve hangi düzeylerde etkilendiği sorusunu gündeme getirmektedir.
Yüksek din öğretimi 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren eğitim tartışmalarında merkezi bir öneme sahiptir. 1900 yılında açılan Dârülfünun-i Şâhâne'nin Ulûm-i Âliye-i Diniyye Şubesi olarak ilk defa üniversiter yapının içerisine kalıcı olarak dahil edilmesinin akabinde çok sayıda kurumsal değişim ve dönüşüme tanıklık etmiştir. Cumhuriyet döneminin ilk ve belki de en önemli eğitim girişimi olarak adlandırılabilecek 1924 Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile İlahiyat Fakültesi şeklinde yapılandırılmış, 1933 Üniversite Reformu ile üniversite programından çıkarılmış ve bir enstitü formatında faaliyetlerini sürdürmüş, 1949 Ankara İlahiyat Fakültesinin kuruluşu ile yeniden üniversiter yapının içerisinde yer bulmuş, 1959 İstanbul Yüksek İslâm Enstitüsü'nün açılışı ile istihdam merkezli bir anlayış benimsemiş ve öğretmen yetiştirme sorumluluğunu üstlenmiş, 1982'de bu enstitülerin fakülteye dönüştürülmesiyle beraber geleceğinin fakülte düzeyinde olduğunu kanıtlamıştır. 2010'ların başından itibaren ise İslâmi İlimler Fakültelerinin yaygınlaşmaya başlamasıyla kısmî de olsa bir çeşitlenme süreci içerisine girmiştir. Yüksek din öğretiminin yaklaşık 120 yıllık serüveni içerisinde kendisine has özelliklere sahip çok sayıda kurum eliyle sürdürülmüş olması, eğitim içeriği ve metodolojisinin meydana gelen değişim ve dönüşümlerden ne şekilde ve hangi düzeylerde etkilendiği sorusunu gündeme getirmektedir.