Ey Yerleri Ve Gökleri Yoktan Var Eden Ulu Tanrım!
Seni tanırım, sana inanırım, ellerimi göklere açar, gönlümü sana bağlar, yalvarırım.
Birsin, birliğini bilir[im], evet birsin; doğmaktan, doğurmaktan, duraktan berîsin. Her yerde varsın. Görürsün işitirsin, bilirsin, büyük işlerin çoktur. Bu işleri ortakçısız, yardımcısız yaparsın. Yalnız senin dilediğin olur... “Ol” dediğin yerini bulur. Bu yer, bu gök, bu ay, bu güneş, bizim görebildiğimiz ve göremediğimiz her ne varsa hepsi senin buyruğun altındadır. Kimse başını kaldırıp da bu neden böyle oldu; o neden şöyle oldu diyemez, kımıldanamaz. Yaratırsın, öldürürsün, var edersin, yok edersin işlediğinden sorulmaz. İstediğinden başka olmaz. Büyüksün, büyüklük, ululuk senindir ve yalnız sana yakışır. Sen o büyük Yaradan'sın ki yerlerde, göklerde yaşayanların en büyüğünden en küçüğüne varıncaya değin hepsi gece gündüz ağlar, sızlar senin adını çağırır, sana yalvarır, senden yardım diler. Yeşil otlar üzerinde sıçrayan, koşuşan o körpe kuzucuklar meler, sana yalvarır senden imdat bekler. Ağaçlar üzerinde daldan dala uçuşan altın kanatlı kelebekler mini mini kuşçağızlar cıvıldar, seni çağırır senden imdat beklerler. Evet, evet sen bunların da dillerini bilirsin, duygularını duyarsın, ayağımızın altında durmayıp yuvarlanan bu yuvarlak yer senin bu kullarına verdiğin en küçük bir durakçadır. O da sana koşar. Ey ulu Tanrı, işte bütün yuvarlak içinde aratan, söyleten, çağırılan sensin, yüreklerimizin en derin yerlerinde sakladığımız eğri veya doğru duygularımızı iyiden iyiye bilen sensin, en karanlık bir gecede gizliden gizliye işlenen bir işi gözleyen, gören sensin. Bir karıncanın bile yapraklar üzerinde çıkardığı küçücük hışırtıları, işiten duyan sensin, istediğimiz aradığımız sensin, senden başka yoktur aradığımız. Işığını görmek, ocağına girmek seni evet seni bulmaktır.
Birlerim birsin büyüksün yok eşin
Hep şu varlık şu düzen kendi işin.
Ey Yerleri Ve Gökleri Yoktan Var Eden Ulu Tanrım!
Seni tanırım, sana inanırım, ellerimi göklere açar, gönlümü sana bağlar, yalvarırım.
Birsin, birliğini bilir[im], evet birsin; doğmaktan, doğurmaktan, duraktan berîsin. Her yerde varsın. Görürsün işitirsin, bilirsin, büyük işlerin çoktur. Bu işleri ortakçısız, yardımcısız yaparsın. Yalnız senin dilediğin olur... “Ol” dediğin yerini bulur. Bu yer, bu gök, bu ay, bu güneş, bizim görebildiğimiz ve göremediğimiz her ne varsa hepsi senin buyruğun altındadır. Kimse başını kaldırıp da bu neden böyle oldu; o neden şöyle oldu diyemez, kımıldanamaz. Yaratırsın, öldürürsün, var edersin, yok edersin işlediğinden sorulmaz. İstediğinden başka olmaz. Büyüksün, büyüklük, ululuk senindir ve yalnız sana yakışır. Sen o büyük Yaradan'sın ki yerlerde, göklerde yaşayanların en büyüğünden en küçüğüne varıncaya değin hepsi gece gündüz ağlar, sızlar senin adını çağırır, sana yalvarır, senden yardım diler. Yeşil otlar üzerinde sıçrayan, koşuşan o körpe kuzucuklar meler, sana yalvarır senden imdat bekler. Ağaçlar üzerinde daldan dala uçuşan altın kanatlı kelebekler mini mini kuşçağızlar cıvıldar, seni çağırır senden imdat beklerler. Evet, evet sen bunların da dillerini bilirsin, duygularını duyarsın, ayağımızın altında durmayıp yuvarlanan bu yuvarlak yer senin bu kullarına verdiğin en küçük bir durakçadır. O da sana koşar. Ey ulu Tanrı, işte bütün yuvarlak içinde aratan, söyleten, çağırılan sensin, yüreklerimizin en derin yerlerinde sakladığımız eğri veya doğru duygularımızı iyiden iyiye bilen sensin, en karanlık bir gecede gizliden gizliye işlenen bir işi gözleyen, gören sensin. Bir karıncanın bile yapraklar üzerinde çıkardığı küçücük hışırtıları, işiten duyan sensin, istediğimiz aradığımız sensin, senden başka yoktur aradığımız. Işığını görmek, ocağına girmek seni evet seni bulmaktır.
Birlerim birsin büyüksün yok eşin
Hep şu varlık şu düzen kendi işin.