"Biz, yine köyün ağır konuğu Refik ustaya dönelim...
Usta, armudun altına kurulup birkaç kadeh şarabı yuvarladıktan sonra sazını kucağına oturtup başlıyor onunla oynaşmaya. Mızrabı, sedef işlemeli göğüs üstünde çırpınıyor, coşuyor, duruluyor, yeniden coşuyor. Bazen eğilip kokluyor sazını, kimsenin anlayamadığı bir dille konuşuyor. Türkülerin, uzunu kısası, kıvrağı acıklısı birbirini kovalıyor. Semah da, o gönül pınarı, göz şöleni de unutulmuyor elbette. Refik usta coştukça köylü, daha çok da gençler yerlerinde duramıyor, kıpır kıpır tümü. “Eline, diline, beline” öğüdüyle yetişen gençlerin kıpırdanmaları, geleneklerin izin verdiği ölçüde açılan kollar, çarpışan bakışlar, göğe yükselen ahlar armudun dallarını, yaprakların okşayarak boşlukta yitiyor."
"Biz, yine köyün ağır konuğu Refik ustaya dönelim...
Usta, armudun altına kurulup birkaç kadeh şarabı yuvarladıktan sonra sazını kucağına oturtup başlıyor onunla oynaşmaya. Mızrabı, sedef işlemeli göğüs üstünde çırpınıyor, coşuyor, duruluyor, yeniden coşuyor. Bazen eğilip kokluyor sazını, kimsenin anlayamadığı bir dille konuşuyor. Türkülerin, uzunu kısası, kıvrağı acıklısı birbirini kovalıyor. Semah da, o gönül pınarı, göz şöleni de unutulmuyor elbette. Refik usta coştukça köylü, daha çok da gençler yerlerinde duramıyor, kıpır kıpır tümü. “Eline, diline, beline” öğüdüyle yetişen gençlerin kıpırdanmaları, geleneklerin izin verdiği ölçüde açılan kollar, çarpışan bakışlar, göğe yükselen ahlar armudun dallarını, yaprakların okşayarak boşlukta yitiyor."