Esas olan var olmak ise yaşamak bir sanattır. Sanat ki, bilgeler sorgulanarak ve kendi üzerinde çalışma yapılarak öğrenilir…
Buda, Sokrates ve İsa gerçekten var mıydı? Soru biraz garip gelebilir. Fakat tarihsel varoluşlarından kesin olarak emin olabilir miyiz? Yaşadıklarına dair kesin kanıtlar var mıdır? Cevabı, sorusu kadar çetrefillidir: Hayır!
Sokrates'in, İsa'nın ve Buda'nın yaşam biçimleri arasında güçlü benzerlikler vardır. Hepsi de çok büyük insanlardı ve üçü de övgülerden, zenginliklerden kaçtı. Bağımsız olmayı tercih ettiler ve bir yol gösterici oldular. İsa, bize insanın maddiyattan daha başka şeylere de ihtiyaç duyduğunu hatırlatır. Sokrates, bir insanın yalnızca doğruyu ararken ve cehaletten kaçmaya çabalarken her türlü çabayı sarf ettiğini söyler. Buda ise insanın yaşamının büyük anlamını meditasyon yaparak bulabileceğini, kendi üzerinde çalışarak ego yanılsamalarının üstesinden gelebileceğini anlatır. Varoluş mantığı, sahip olma eyleminden daha önemlidir.
Bize sorulan asıl soru şudur: İnsan, “sahip olma” ideali etrafında inşa edilmiş bir medeniyette diğerleri ile uyum içinde yaşayıp mutlu olabilir mi? Hayır! Buda, Sokrates ve İsa'dan yola çıkarak şunu söyleyebiliriz: Para ve mal edinimi sadece araçtır. Sahip olma isteği, doğası gereği doyumsuzdur, yalnızca hayal kırıklığı ve şiddet üretir.
Bu “üç usta” bize yaşamayı öğretir. Onların mesajı, bireyin gelişimine odaklanır: Başkasına saygı duymak, kendini tanımak, aşk ve özgürlük. Ayrıca dini bir temele dayandırılsa da asla dogmatik değildir, her zaman kalpten gelir…
Esas olan var olmak ise yaşamak bir sanattır. Sanat ki, bilgeler sorgulanarak ve kendi üzerinde çalışma yapılarak öğrenilir…
Buda, Sokrates ve İsa gerçekten var mıydı? Soru biraz garip gelebilir. Fakat tarihsel varoluşlarından kesin olarak emin olabilir miyiz? Yaşadıklarına dair kesin kanıtlar var mıdır? Cevabı, sorusu kadar çetrefillidir: Hayır!
Sokrates'in, İsa'nın ve Buda'nın yaşam biçimleri arasında güçlü benzerlikler vardır. Hepsi de çok büyük insanlardı ve üçü de övgülerden, zenginliklerden kaçtı. Bağımsız olmayı tercih ettiler ve bir yol gösterici oldular. İsa, bize insanın maddiyattan daha başka şeylere de ihtiyaç duyduğunu hatırlatır. Sokrates, bir insanın yalnızca doğruyu ararken ve cehaletten kaçmaya çabalarken her türlü çabayı sarf ettiğini söyler. Buda ise insanın yaşamının büyük anlamını meditasyon yaparak bulabileceğini, kendi üzerinde çalışarak ego yanılsamalarının üstesinden gelebileceğini anlatır. Varoluş mantığı, sahip olma eyleminden daha önemlidir.
Bize sorulan asıl soru şudur: İnsan, “sahip olma” ideali etrafında inşa edilmiş bir medeniyette diğerleri ile uyum içinde yaşayıp mutlu olabilir mi? Hayır! Buda, Sokrates ve İsa'dan yola çıkarak şunu söyleyebiliriz: Para ve mal edinimi sadece araçtır. Sahip olma isteği, doğası gereği doyumsuzdur, yalnızca hayal kırıklığı ve şiddet üretir.
Bu “üç usta” bize yaşamayı öğretir. Onların mesajı, bireyin gelişimine odaklanır: Başkasına saygı duymak, kendini tanımak, aşk ve özgürlük. Ayrıca dini bir temele dayandırılsa da asla dogmatik değildir, her zaman kalpten gelir…