“Uçan Profesöt” (Flying Professor) takma adını ilk kez kimden duyduğumu anımsamıyorum, ancak yerli yabancı değişik çevrelerde sıklıkla kullanıldığını biliyorum. Demek ki, genel olarak insanlar üzerinde bıraktığım izlenim bu.
Bir de, her yıl en azından on tane ulusal ve uluslararası konferansa katıldığımı ve o güne dek 80'den fazla ülkeye gittiğimi duyduğunda, İspanya Uluslararası İlişkiler Enstitüsü Başkanı Prof. Manuel Coma 2006'da bana “Küresel Profesöt” (Global Professor) demişti. Kendi katıldığı bütün toplantılarda Türkiye söz konusu olduğunda mutlaka “benim adımın geçtiğini” de belirtmiş ve oralarda gururla “ben kendisini yakından tanıyorum!” dediğini söylemişti.
Bana uygun görülen her iki kavramı da çok sevdim.
Elinizdeki kitabı yazmaktaki amacım, biz akademisyenlerin okullarında vermek zorunda oldukları dersler dışındaki yaşantılarına ilişkin bazı noktaları vurgulamaktır, özellikle de benim gibi çok sık UÇAN ve her çeşit taşıtla yolculuk yapan hocaların.
Ben ve benim gibi daha birçok kişi, Türkiye'nin demokratikleşmesi, daha özgür ve yaşanılabilir bir refah devleti olması için akademik anlamda katkıda bulunmak amacıyla bir konferanstan diğerine koşuyor ve dünya kamuoyunun Türkiye algısını olumluya çevirebilmek için savaşım veriyoruz. Ben bugüne dek, bazılarına birkaç kez olmak üzere, 80'den çok ülkeye gittim.
Bir Türk akademisyeninin, üniversite hocasının, düşünürün, kanaat önderinin ülke içinde ve dışında nelerle karşılaştığını ve karşılaşabileceğini anlatmanın kamuoyuna ve kendisine iş olarak bu alanı seçmiş kişilere ve özellikle gençlere yararı olur diye düşünüyorum.
Kitabın içeriğinden de anlaşılacağı üzere, ben ve benim gibi akademisyenler ülkenin içinde ya da dışındaki toplantılara olabildiğince sık katılıyoruz. Oralara da genellikle uçakla gidiyoruz. Özellikle Asya ülkeleri gibi uzak yerlere uçuşlar inanılmaz yorucudur ve saat farkı yüzünden uyku sorunları yaşanır. Gittiğimiz yerlerde tartışmalı toplantılara katılıyor, konuşma yapıyor, soru soruyor ya da sorulara yanıt veriyoruz. Bizi gezdirdikleri zaman konferans dışı arta kalan kısıtlı zamandır ve oralarda da tarihî ve kültürel bilgilendirme ve tanıtım yapılır. Yemeklerde ve kahve aralarında bile bilimsel konuşmalar sürer.
Tüm adı geçen yolculukların, toplantıların, kalınan otel vb. yerlerin ödemeleri beni çağıran kurumlarca yapılmıştır. Yoksa devletten aldığımız aylıkla bunca yere gitmek düşlerimizde bile olamazdı! Çalıştığım Üniversite bizlere yılda bir kez için yolluk ödemesi yapar. Ben şimdiye dek (30 yıl içinde) sanırım yalnızca 3 kez bundan yararlandım. Bu tür toplantılardan bazıları konuşmacılara az da olsa ödeme yapabilirler. Bazı toplantılara da katılımcılar para öder. Ben, çoğunda ne aldım, ne de verdim.
“Uçan Profesöt” (Flying Professor) takma adını ilk kez kimden duyduğumu anımsamıyorum, ancak yerli yabancı değişik çevrelerde sıklıkla kullanıldığını biliyorum. Demek ki, genel olarak insanlar üzerinde bıraktığım izlenim bu.
Bir de, her yıl en azından on tane ulusal ve uluslararası konferansa katıldığımı ve o güne dek 80'den fazla ülkeye gittiğimi duyduğunda, İspanya Uluslararası İlişkiler Enstitüsü Başkanı Prof. Manuel Coma 2006'da bana “Küresel Profesöt” (Global Professor) demişti. Kendi katıldığı bütün toplantılarda Türkiye söz konusu olduğunda mutlaka “benim adımın geçtiğini” de belirtmiş ve oralarda gururla “ben kendisini yakından tanıyorum!” dediğini söylemişti.
Bana uygun görülen her iki kavramı da çok sevdim.
Elinizdeki kitabı yazmaktaki amacım, biz akademisyenlerin okullarında vermek zorunda oldukları dersler dışındaki yaşantılarına ilişkin bazı noktaları vurgulamaktır, özellikle de benim gibi çok sık UÇAN ve her çeşit taşıtla yolculuk yapan hocaların.
Ben ve benim gibi daha birçok kişi, Türkiye'nin demokratikleşmesi, daha özgür ve yaşanılabilir bir refah devleti olması için akademik anlamda katkıda bulunmak amacıyla bir konferanstan diğerine koşuyor ve dünya kamuoyunun Türkiye algısını olumluya çevirebilmek için savaşım veriyoruz. Ben bugüne dek, bazılarına birkaç kez olmak üzere, 80'den çok ülkeye gittim.
Bir Türk akademisyeninin, üniversite hocasının, düşünürün, kanaat önderinin ülke içinde ve dışında nelerle karşılaştığını ve karşılaşabileceğini anlatmanın kamuoyuna ve kendisine iş olarak bu alanı seçmiş kişilere ve özellikle gençlere yararı olur diye düşünüyorum.
Kitabın içeriğinden de anlaşılacağı üzere, ben ve benim gibi akademisyenler ülkenin içinde ya da dışındaki toplantılara olabildiğince sık katılıyoruz. Oralara da genellikle uçakla gidiyoruz. Özellikle Asya ülkeleri gibi uzak yerlere uçuşlar inanılmaz yorucudur ve saat farkı yüzünden uyku sorunları yaşanır. Gittiğimiz yerlerde tartışmalı toplantılara katılıyor, konuşma yapıyor, soru soruyor ya da sorulara yanıt veriyoruz. Bizi gezdirdikleri zaman konferans dışı arta kalan kısıtlı zamandır ve oralarda da tarihî ve kültürel bilgilendirme ve tanıtım yapılır. Yemeklerde ve kahve aralarında bile bilimsel konuşmalar sürer.
Tüm adı geçen yolculukların, toplantıların, kalınan otel vb. yerlerin ödemeleri beni çağıran kurumlarca yapılmıştır. Yoksa devletten aldığımız aylıkla bunca yere gitmek düşlerimizde bile olamazdı! Çalıştığım Üniversite bizlere yılda bir kez için yolluk ödemesi yapar. Ben şimdiye dek (30 yıl içinde) sanırım yalnızca 3 kez bundan yararlandım. Bu tür toplantılardan bazıları konuşmacılara az da olsa ödeme yapabilirler. Bazı toplantılara da katılımcılar para öder. Ben, çoğunda ne aldım, ne de verdim.