Bilgiye, bilime önem veren bir dine mensup olmak her zaman için övünç duyduğumuz bir durumdur. "İlim Çin'de bile olsa alın" diyen bir öğretiye sahibiz. Bilginin önemini Yusuf Has Hacib bin yıl evvel şu sözlerle dile getirmiştir:
Biligni bedük bil ukusnı ulug
(Bilgiyi büyük bil ve anlayışı ulu)
Bu iki bedütür ödürmiş kulug
(Bu iki şey yükseltir seçkin kulu)
Ukuş kayda bolsa ulugluk bulur
(Anlayış nerde olursa, orası ululuk bulur)
Bilig kimde bolsa bedüklük alur
(Bilgi kimde olursa, o büyüklük bulur)
Ukuşlug ukar o biliglig bilir
(Anlayışlı olan anlar, bilgili olan bilir)
Biligli ukuglı tilekke tegir
(Bilen ve anlayan daima dileğine erişir.)
Bu sözlerde de açıkça ifade edildiği gibi bilen insan her zaman için büyüktür, erişilmezdir. Bilgi sayesinde her murada erişilir.
Bilmek ve bilgi hakkında Kutadgu Bilig'den Yunus Emre'ye ve ondan günümüze kadar pek çok söz söylenmiştir. Fakat hiçbir söz, nasihat; bilginin, bir insanın yaşamını olağanüstü derecede nasıl değiştirdiğini aşağıda inceleyeceğimiz hikâyede olduğu kadar güzel anlatamaz. Denilebilir ki Uğru ile Kadı Hikâyesi, bilgi ile alakadar bütün söz ve nasihatleri üzerinde toplamış ve uygulamalı olarak bilginin önemini herkesin anlayabileceği bir biçimde ifade etmiştir.
Uğru ile Kadı Hikâyesi üzerine çok az çalışma yapılmıştır. Yapılan bu çalışmalarda hikâyenin kaynağı, yayılma sahaları hakkında pek az söz söylenmiştir.
Biz bu çalışmamızda, Kastamonu'da ele geçen Uğru ile Kadı Hikâyesi'nin bir yazma nüshasını ele aldık. Bu yazma eser müstakil bir eserdir ve ciltlidir. 14 varaktan oluşmaktadır. Eser içerisinde herhangi bir tarih yoktur.
Bu araştırmada hikâye üzerinde kısa bir inceleme yaparak hikâyenin kaynağı üzerine bazı tespitlerde bulunduk. Her şeyden evvel belirtelim ki çalışmamız, mukayeseli bir çalışma değildir. Bu hikâye ile ilgili pek çok yazma eser bulunmaktadır. Bu hikâye, bilginin gücü ve önemini, bilimle, bilgiyle uğraşan bizlerden daha güzel anlatmıştır. Gerek hikâyenin bu yönünden dolayı ve gerekse yazma eserleri -bir nüsha bile olsa- gün ışığına çıkarmak maksadıyla böyle bir çalışma yapılmıştır.
Bu hikâye, bilginin ne kadar önemli olduğunu anlatmanın yanı sıra, bazı toplumsal problemlere de istihzâ ile yaklaşmıştır. Pek çok yetkiye sahip olan koskoca Bağdat kadısı, ilim bakımından "berber başı"ndan geri kalmış ve o kişi tarafından aciz bırakılmıştır. Bu da bize, toplumda önemli görevde bulunanların büyük bir bilgi birikimine sahip olmaları gerektiğini gösteriyor.
Hikâyede öne çıkan bir diğer husus ise kılık kıyafetin her zaman yanıltıcı olduğudur. İnsanların dış görünüşüyle değerlendirilmemesi gerektiği bu hikâyede özellikle vurgulanmıştır.
Çalışmamız üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde hikâye nüshaları ve hikâye üzerinde yapılan çalışmalar üzerinde durulmuştur. İkinci bölümde ise hikâyenin kaynağı, üslûbu ve hikâye tasnifleri içindeki yeri hakkında bazı değerlendirmelerde bulunulmuştur. Üçüncü bölüm ise metinlerle tıpkı basıma ayrılmıştır.
Hikâye, herkes tarafından anlaşılsın diye sadeleştirilmiştir. Sadeleştirme yaparken ister istemez bazı kelime ve cümlelerde değişiklik yapılmıştır. Bundan dolayı hikâyenin orijinal halinide metinler kısmına ilave ettik. İleride mukayeseli çalışma yapacak olanlara yardımcı olmak amacıyla hikâyenin tıpkı basımını da kitabın sonuna ekledik. Hikâyeye kaynaklık eden asıl hikâye olan El-Ferec Ba'de'ş-Şidde'nin on sekizinci hikâyesi de metinler içinde yer almaktadır.
Metin içerisinde yer alan ayetler, diğer çalışmalardan farklı olarak, Latin harfleriyle yazılmış ve anlamları Kur'an-ı Kerim tercümelerinden yararlanılarak dipnotlarda verilmiştir. Hadislerin doğruluğu için de internet ortamında "gamile programı" adı verilen bir programdan istifade edilmiştir.
Çalışmalarım sırasında yardımcı olan hemşehrim Yrd. Doç.Dr. Burhan Baltacı başta olmak üzere, Prof. Dr. Hasan Kavruk, Yrd. Doç. Dr. Doğan Kaya Bey'e teşekkür ederim.
-Eyüp Akman
Bilgiye, bilime önem veren bir dine mensup olmak her zaman için övünç duyduğumuz bir durumdur. "İlim Çin'de bile olsa alın" diyen bir öğretiye sahibiz. Bilginin önemini Yusuf Has Hacib bin yıl evvel şu sözlerle dile getirmiştir:
Biligni bedük bil ukusnı ulug
(Bilgiyi büyük bil ve anlayışı ulu)
Bu iki bedütür ödürmiş kulug
(Bu iki şey yükseltir seçkin kulu)
Ukuş kayda bolsa ulugluk bulur
(Anlayış nerde olursa, orası ululuk bulur)
Bilig kimde bolsa bedüklük alur
(Bilgi kimde olursa, o büyüklük bulur)
Ukuşlug ukar o biliglig bilir
(Anlayışlı olan anlar, bilgili olan bilir)
Biligli ukuglı tilekke tegir
(Bilen ve anlayan daima dileğine erişir.)
Bu sözlerde de açıkça ifade edildiği gibi bilen insan her zaman için büyüktür, erişilmezdir. Bilgi sayesinde her murada erişilir.
Bilmek ve bilgi hakkında Kutadgu Bilig'den Yunus Emre'ye ve ondan günümüze kadar pek çok söz söylenmiştir. Fakat hiçbir söz, nasihat; bilginin, bir insanın yaşamını olağanüstü derecede nasıl değiştirdiğini aşağıda inceleyeceğimiz hikâyede olduğu kadar güzel anlatamaz. Denilebilir ki Uğru ile Kadı Hikâyesi, bilgi ile alakadar bütün söz ve nasihatleri üzerinde toplamış ve uygulamalı olarak bilginin önemini herkesin anlayabileceği bir biçimde ifade etmiştir.
Uğru ile Kadı Hikâyesi üzerine çok az çalışma yapılmıştır. Yapılan bu çalışmalarda hikâyenin kaynağı, yayılma sahaları hakkında pek az söz söylenmiştir.
Biz bu çalışmamızda, Kastamonu'da ele geçen Uğru ile Kadı Hikâyesi'nin bir yazma nüshasını ele aldık. Bu yazma eser müstakil bir eserdir ve ciltlidir. 14 varaktan oluşmaktadır. Eser içerisinde herhangi bir tarih yoktur.
Bu araştırmada hikâye üzerinde kısa bir inceleme yaparak hikâyenin kaynağı üzerine bazı tespitlerde bulunduk. Her şeyden evvel belirtelim ki çalışmamız, mukayeseli bir çalışma değildir. Bu hikâye ile ilgili pek çok yazma eser bulunmaktadır. Bu hikâye, bilginin gücü ve önemini, bilimle, bilgiyle uğraşan bizlerden daha güzel anlatmıştır. Gerek hikâyenin bu yönünden dolayı ve gerekse yazma eserleri -bir nüsha bile olsa- gün ışığına çıkarmak maksadıyla böyle bir çalışma yapılmıştır.
Bu hikâye, bilginin ne kadar önemli olduğunu anlatmanın yanı sıra, bazı toplumsal problemlere de istihzâ ile yaklaşmıştır. Pek çok yetkiye sahip olan koskoca Bağdat kadısı, ilim bakımından "berber başı"ndan geri kalmış ve o kişi tarafından aciz bırakılmıştır. Bu da bize, toplumda önemli görevde bulunanların büyük bir bilgi birikimine sahip olmaları gerektiğini gösteriyor.
Hikâyede öne çıkan bir diğer husus ise kılık kıyafetin her zaman yanıltıcı olduğudur. İnsanların dış görünüşüyle değerlendirilmemesi gerektiği bu hikâyede özellikle vurgulanmıştır.
Çalışmamız üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde hikâye nüshaları ve hikâye üzerinde yapılan çalışmalar üzerinde durulmuştur. İkinci bölümde ise hikâyenin kaynağı, üslûbu ve hikâye tasnifleri içindeki yeri hakkında bazı değerlendirmelerde bulunulmuştur. Üçüncü bölüm ise metinlerle tıpkı basıma ayrılmıştır.
Hikâye, herkes tarafından anlaşılsın diye sadeleştirilmiştir. Sadeleştirme yaparken ister istemez bazı kelime ve cümlelerde değişiklik yapılmıştır. Bundan dolayı hikâyenin orijinal halinide metinler kısmına ilave ettik. İleride mukayeseli çalışma yapacak olanlara yardımcı olmak amacıyla hikâyenin tıpkı basımını da kitabın sonuna ekledik. Hikâyeye kaynaklık eden asıl hikâye olan El-Ferec Ba'de'ş-Şidde'nin on sekizinci hikâyesi de metinler içinde yer almaktadır.
Metin içerisinde yer alan ayetler, diğer çalışmalardan farklı olarak, Latin harfleriyle yazılmış ve anlamları Kur'an-ı Kerim tercümelerinden yararlanılarak dipnotlarda verilmiştir. Hadislerin doğruluğu için de internet ortamında "gamile programı" adı verilen bir programdan istifade edilmiştir.
Çalışmalarım sırasında yardımcı olan hemşehrim Yrd. Doç.Dr. Burhan Baltacı başta olmak üzere, Prof. Dr. Hasan Kavruk, Yrd. Doç. Dr. Doğan Kaya Bey'e teşekkür ederim.
-Eyüp Akman