1979 da, Ankara Tıp Fakültesi'nde, ihtisasımı tamamladım. Derken ver elini askerlik, bir buçuk yıl Ağrı Askeri Hastanesinde çalışma. Terhis sonrası, 1980 den beri de, Denizli'de çalışmaktayım. Yıl 1986, aylardan mart ayı,henüz cep telefonu icat edilmemiş. Bir akşam ev telefonumuz çaldı. Arayan, Ankara'dan rahmetli Mülazım Yıldırım hoca idi. Hal hatır sorduktan sonra, -‘Haldun, muayenehanende yeteri kadar para kazanmışsındır, kapat bu işleri. Ankara'ya gel. Gazi Tıp, Kadın Doğumda yardımcı doçent olarak kariyere başla' dedi.
Birden, şoke oldum, dilim tutuldu. Söyleyecek, tek kelime bile bulamadım. Hoca durgunluğumu fark etmiş olacak ki.
-‘Biliyorsun biz Özdemir Himmetoğlu hoca ile klinikte iki kişiyiz, onunda onayı var dedi.
- ‘Hocam teşekkür ederim, doğrusu gurur duydum. Ancak bir de eşimle konuşayım ben size haber veririm' dedim.
O akşam oldukça heyecanlıyım. Eşime durumu anlattığımda, o da heyecanlandı ve bugün bile hatırladığım şu sözleri söyledi. -‘Madem kariyer yapmak istiyorsun, olacaksa Ankara olsun. Zaten ikimizin de okuyup yıllardır bildiğimiz ve sevdiğimiz bir şehir, biz orada rahat ederiz' dedi.
Ben aslında kariyerime, 1981 yılında, Antalya Tıp Fakültesi'ndebaşlayacaktım. Tayinim de çıkmıştı. YÖK kanunundaki olumsuzluklar ve zamanın koşulları elvermedi, başlayamadık. İşte bu benim son şansımdır diyerek, doğrusu trenin son vagonuna atlamış gibi olduk.
Gazi Tıp Fakülte'mize, 5 aralık 1986 da başladım. Yeni kuruluş günlerini yaşayan hastanemizde, oda var, perde yok, koltuk var, masa ve sandalye yok. Eksikleri, arkadaşlar Ziraat Bankası deposundan bulup getirdiler. Biz üç yardımcı doçent, bir odada yıllarca çalıştık. Hiç de mutsuz olmadık. Muayenehanemde ultrasonumvardı, burada yok. Tomografi bile yok. Hepsi alındı, hepsi oldu.Başlangıçta olumsuzluklar gırla. Ama,biz çalışanlarda, hepimizde şevk var. Çoğumuz daha çok genciz, hevesliyiz.
Yurt dışında, mesleğimizle ilgili bilgi edinelim dedik. Ben İtalya'ya, Diğer Yrd doç arkadaşım Akgün Yıldız Avusturya'ya gittik. Dönüşümüzde ben Jinekolojik Onkoloji ve Ürojinekoloji'; Akgün, Perinatoloji disiplinlerini başlattık. Doçentlik, Profluk, derken, 1997 de bildiğiniz gibi yeni hastanemize taşındık. Her öğretim üyesine birer oda verdiler, rahatımız yerinde. Birer de muayenehane açtık.
2001 de, ansızın dekan ve yardımcıları istifa etmesinler mi. Rektörlük makamından teklif ettiler, dekan vekilliğine soyunduk. Altı ay vekillik. Dekanlık beklerken, dekanlık bir başkasına verildi. Bana da,‘sen yardımcılıkla yetiniver arkadaş' denildi!
Tam gün çalışıyorum, muayenehanemi de kapatmışım. Artık geriye de dönemem diyerek, idarecilik görevinden sonra da, tam gün statüsünde çalışmayı tercih ettim.
1994 ten beri, yayıncılığa da soyunmuşum. Kitap editörlüğüne devam ettim. Çeviri, telif, derken bir de baktım,on altı bilimsel kitap çıkarmışım. Hep dostlarımla, arkadaşlarla, meslektaşlarla.
1991 yılından beri, ‘Türkiye Klinikleri, Jinekoloji Obstetrik Dergisi' editörlünü yürütüyorum.Yayınevi,ki bin bir yılında ‘Medimagazin' adıyla bir gazete çıkarmaya başladı. Sen de köşe yazısı yazar mısın, diye teklif ettiler. Başladım yazmaya. Toplanan yazılarımı, Üniversitede Kır Çiçekleri(2012), Üniversitede Arılar Karıncalar ve Ağustos Böcekleri (2013), Üniversitede Hayaller ve Gerçekler(2014), Üniversitede Rüzgar Gibi Geçen Yıllar(2015), adlarıyla sosyal içerikli, dört kitapta topladım.
Elinizdeki kitap, bu alandaki beşinci kitabım oluyor. Kitaplarımda yeri geldi, amatörce kaleme aldığım şiirlerime de yer verdim. Kiminiz beğendi, kiminiz eleştirdi. Hayatımın son otuz yılını özetleyen, özellikle çalışma arkadaşlarım olan sizler için kaleme aldığım, elinizdeki kitap için, bana esin kaynağı olan yazımı da, ‘Hoşça Kal Arkadaşım Diyebilmek' başlığıyla kitabın en sonuna koydum. Çocuklarım büyüdüler, evlendiler. Bize, dört de torun verdiler. Artık benim de, torunlarımla,oynama ve onlarla daha çok ilgilenme zamanım geldi. Onların hepsi de İstanbul'da, bizimde bundan sonraki durağımız orası olacak gibi görünüyor.
Aranızda bir otuz yıl, sanki rüzgar gibi geçti. Bizler, Güner'ler olarak, Büyük Gazi ailesi içinde çalışırken, hastalandık, siz teşhis ve tedavi ettiniz, ameliyatlarımızı yine siz yaptınız. Sağlığımıza, siz yeniden kavuşturdunuz. Yıllar içinde fakültemizden mezun ettiklerimiz, doktor oldular, uzman oldular, doçent ve profesör oldular. Günü gelince, yaş haddimiz dolunca, artık ayrılmak vakti gelmiştir diyorlar. Ben de 10 temmuz 2016 dan itibaren emekli olacağım. Bundan sonra bir iş bulur da çalışır mıyım, bilemiyorum.
Bildiğim bir şey var, o da, Medimagazin'deki köşe yazılarımı yazmaya, gücüm elverdiğince devam edeceğimdir.
1979 da, Ankara Tıp Fakültesi'nde, ihtisasımı tamamladım. Derken ver elini askerlik, bir buçuk yıl Ağrı Askeri Hastanesinde çalışma. Terhis sonrası, 1980 den beri de, Denizli'de çalışmaktayım. Yıl 1986, aylardan mart ayı,henüz cep telefonu icat edilmemiş. Bir akşam ev telefonumuz çaldı. Arayan, Ankara'dan rahmetli Mülazım Yıldırım hoca idi. Hal hatır sorduktan sonra, -‘Haldun, muayenehanende yeteri kadar para kazanmışsındır, kapat bu işleri. Ankara'ya gel. Gazi Tıp, Kadın Doğumda yardımcı doçent olarak kariyere başla' dedi.
Birden, şoke oldum, dilim tutuldu. Söyleyecek, tek kelime bile bulamadım. Hoca durgunluğumu fark etmiş olacak ki.
-‘Biliyorsun biz Özdemir Himmetoğlu hoca ile klinikte iki kişiyiz, onunda onayı var dedi.
- ‘Hocam teşekkür ederim, doğrusu gurur duydum. Ancak bir de eşimle konuşayım ben size haber veririm' dedim.
O akşam oldukça heyecanlıyım. Eşime durumu anlattığımda, o da heyecanlandı ve bugün bile hatırladığım şu sözleri söyledi. -‘Madem kariyer yapmak istiyorsun, olacaksa Ankara olsun. Zaten ikimizin de okuyup yıllardır bildiğimiz ve sevdiğimiz bir şehir, biz orada rahat ederiz' dedi.
Ben aslında kariyerime, 1981 yılında, Antalya Tıp Fakültesi'ndebaşlayacaktım. Tayinim de çıkmıştı. YÖK kanunundaki olumsuzluklar ve zamanın koşulları elvermedi, başlayamadık. İşte bu benim son şansımdır diyerek, doğrusu trenin son vagonuna atlamış gibi olduk.
Gazi Tıp Fakülte'mize, 5 aralık 1986 da başladım. Yeni kuruluş günlerini yaşayan hastanemizde, oda var, perde yok, koltuk var, masa ve sandalye yok. Eksikleri, arkadaşlar Ziraat Bankası deposundan bulup getirdiler. Biz üç yardımcı doçent, bir odada yıllarca çalıştık. Hiç de mutsuz olmadık. Muayenehanemde ultrasonumvardı, burada yok. Tomografi bile yok. Hepsi alındı, hepsi oldu.Başlangıçta olumsuzluklar gırla. Ama,biz çalışanlarda, hepimizde şevk var. Çoğumuz daha çok genciz, hevesliyiz.
Yurt dışında, mesleğimizle ilgili bilgi edinelim dedik. Ben İtalya'ya, Diğer Yrd doç arkadaşım Akgün Yıldız Avusturya'ya gittik. Dönüşümüzde ben Jinekolojik Onkoloji ve Ürojinekoloji'; Akgün, Perinatoloji disiplinlerini başlattık. Doçentlik, Profluk, derken, 1997 de bildiğiniz gibi yeni hastanemize taşındık. Her öğretim üyesine birer oda verdiler, rahatımız yerinde. Birer de muayenehane açtık.
2001 de, ansızın dekan ve yardımcıları istifa etmesinler mi. Rektörlük makamından teklif ettiler, dekan vekilliğine soyunduk. Altı ay vekillik. Dekanlık beklerken, dekanlık bir başkasına verildi. Bana da,‘sen yardımcılıkla yetiniver arkadaş' denildi!
Tam gün çalışıyorum, muayenehanemi de kapatmışım. Artık geriye de dönemem diyerek, idarecilik görevinden sonra da, tam gün statüsünde çalışmayı tercih ettim.
1994 ten beri, yayıncılığa da soyunmuşum. Kitap editörlüğüne devam ettim. Çeviri, telif, derken bir de baktım,on altı bilimsel kitap çıkarmışım. Hep dostlarımla, arkadaşlarla, meslektaşlarla.
1991 yılından beri, ‘Türkiye Klinikleri, Jinekoloji Obstetrik Dergisi' editörlünü yürütüyorum.Yayınevi,ki bin bir yılında ‘Medimagazin' adıyla bir gazete çıkarmaya başladı. Sen de köşe yazısı yazar mısın, diye teklif ettiler. Başladım yazmaya. Toplanan yazılarımı, Üniversitede Kır Çiçekleri(2012), Üniversitede Arılar Karıncalar ve Ağustos Böcekleri (2013), Üniversitede Hayaller ve Gerçekler(2014), Üniversitede Rüzgar Gibi Geçen Yıllar(2015), adlarıyla sosyal içerikli, dört kitapta topladım.
Elinizdeki kitap, bu alandaki beşinci kitabım oluyor. Kitaplarımda yeri geldi, amatörce kaleme aldığım şiirlerime de yer verdim. Kiminiz beğendi, kiminiz eleştirdi. Hayatımın son otuz yılını özetleyen, özellikle çalışma arkadaşlarım olan sizler için kaleme aldığım, elinizdeki kitap için, bana esin kaynağı olan yazımı da, ‘Hoşça Kal Arkadaşım Diyebilmek' başlığıyla kitabın en sonuna koydum. Çocuklarım büyüdüler, evlendiler. Bize, dört de torun verdiler. Artık benim de, torunlarımla,oynama ve onlarla daha çok ilgilenme zamanım geldi. Onların hepsi de İstanbul'da, bizimde bundan sonraki durağımız orası olacak gibi görünüyor.
Aranızda bir otuz yıl, sanki rüzgar gibi geçti. Bizler, Güner'ler olarak, Büyük Gazi ailesi içinde çalışırken, hastalandık, siz teşhis ve tedavi ettiniz, ameliyatlarımızı yine siz yaptınız. Sağlığımıza, siz yeniden kavuşturdunuz. Yıllar içinde fakültemizden mezun ettiklerimiz, doktor oldular, uzman oldular, doçent ve profesör oldular. Günü gelince, yaş haddimiz dolunca, artık ayrılmak vakti gelmiştir diyorlar. Ben de 10 temmuz 2016 dan itibaren emekli olacağım. Bundan sonra bir iş bulur da çalışır mıyım, bilemiyorum.
Bildiğim bir şey var, o da, Medimagazin'deki köşe yazılarımı yazmaya, gücüm elverdiğince devam edeceğimdir.