Martha 16 yaşına basmıştı. Ruhu, doganin tüm sevimliligini yan sitan, cilalanmış bir aynaydi ve kalbi, seslerin aksettiği geniş va diler gibiydi.
Doğanın üzüntülerle doluymuş izlenimi verdiği bir sonbahar günü, dünyevilik hapishanesinden sanki düşüncelerin bir ozanın düşleminden kurtuluvermesi gibi sıyrılarak oturduğu pinanin başinda, ağaçlardan düşen sararmiş yaprakların savruluşunu seyrediyordu. Rüzgarın yapraklarla, insan ruhlarıyla oynaşan ölüm gibi oynaşmasını izlemekteydi. Gözleri çiçeklere odaklandi ve onların solduklarını, gözelerinin kuruyup küçük parçalara bölündüğünü gördü. Savaş ve kargaşa dönemlerinde süs eşyalarını, mücevherlerini saklayan kadınlar gibi, tohumlarini saklamaktaydilar. Öylece oturup çiçeklere ve ağaçlara bakarken ve geçmekte olan yazın acisini onlarla paylaşırken, vadinin ufalanmış taşlarında bir atlinin kendisine doğru yavaş yavaş gelmekte olduğunu gördü.
Martha 16 yaşına basmıştı. Ruhu, doganin tüm sevimliligini yan sitan, cilalanmış bir aynaydi ve kalbi, seslerin aksettiği geniş va diler gibiydi.
Doğanın üzüntülerle doluymuş izlenimi verdiği bir sonbahar günü, dünyevilik hapishanesinden sanki düşüncelerin bir ozanın düşleminden kurtuluvermesi gibi sıyrılarak oturduğu pinanin başinda, ağaçlardan düşen sararmiş yaprakların savruluşunu seyrediyordu. Rüzgarın yapraklarla, insan ruhlarıyla oynaşan ölüm gibi oynaşmasını izlemekteydi. Gözleri çiçeklere odaklandi ve onların solduklarını, gözelerinin kuruyup küçük parçalara bölündüğünü gördü. Savaş ve kargaşa dönemlerinde süs eşyalarını, mücevherlerini saklayan kadınlar gibi, tohumlarini saklamaktaydilar. Öylece oturup çiçeklere ve ağaçlara bakarken ve geçmekte olan yazın acisini onlarla paylaşırken, vadinin ufalanmış taşlarında bir atlinin kendisine doğru yavaş yavaş gelmekte olduğunu gördü.