Jerzy Kosinsky'nin ilk (ve bana göre yayınevine gittiği andan itibaren insanlığın onurhanesini şenlendirmiş bulunan en büyük)eseri “Boyalı Kuş” romanı, Almanfaşistlerinin yaydığı korkunun etkisindekiPolonyalı köylüler arasında barınmayaçalışan küçük bir çocuğun hikayesinianlatır. Şu cümleyle başlar roman:“Marta'nın kulübesinde yaşıyor; her gün,her saat annemle babamın gelip benialacaklarını umuyordum.” Çocuğun annebabası gelmez, Marta da kısa bir süre sonraölür ve böylece, kolaylıkla Çingene ya daYahudi olduğu zannedilebilecek olançocuğu evinde saklamanın Alman zulmüneuğramakla eşdeğer olduğu o günlerde, buçocuk, barbarlık yasalarının gelişigüzel
işlediği o coğrafyada, yaşanması mümkünne kadar acı varsa hepsini yaşar.
Yirminci yüzyılın başında, bugünküErmenistan sınırlarına uzak yerleşkelerdeyaşayan Ermeniler'in başına gelenler deKosinsky'nin anlattığı çocuğun başındangeçenlerden aşağı kalır yanı olmayanhikayelerdi. Fakat sözünü ettiğimizErmeniler'in yaşadığı coğrafyada, Polonya,Fransa ya da Almanya'da olup bitenlerdenfarklı olarak yüzleşme ya da hesaplaşmayoluna gidilmedi. O gün Kosinsky'ninkahramanının kendini saklamaya çalıştığıvahşi koşullar, şiddetli tezahürleriyleyaşandı ve sona erdi. Mahkemeler kuruldu,faşistler yargılandı, Yahudiler'in,Çingeneler'in maruz kaldığı vahşet;edebiyatın, sinemanın, tiyatro eserlerinin,akademik çalışmaların, hatta filozofikincelemelerin konusu oldu, birbiri peşi sırayapılan araştırmalar mezaliminbilançosunu ortaya çıkarmak ve insansoyunun ibretlik niteliklerini deşifre etmekiçin yayınlandı. Bizim hikayelerimizin bazıipuçları ise halen kimi mezar taşlarınınsessiz ve vakur duruşlarında öylece
sergileniyor ve tıpkı Kosinsky'ninkahramanının umduğu gibi, bir gün “büyük
insanlığın” gelip kendini keşfetmesinibekliyor.
Jerzy Kosinsky'nin ilk (ve bana göre yayınevine gittiği andan itibaren insanlığın onurhanesini şenlendirmiş bulunan en büyük)eseri “Boyalı Kuş” romanı, Almanfaşistlerinin yaydığı korkunun etkisindekiPolonyalı köylüler arasında barınmayaçalışan küçük bir çocuğun hikayesinianlatır. Şu cümleyle başlar roman:“Marta'nın kulübesinde yaşıyor; her gün,her saat annemle babamın gelip benialacaklarını umuyordum.” Çocuğun annebabası gelmez, Marta da kısa bir süre sonraölür ve böylece, kolaylıkla Çingene ya daYahudi olduğu zannedilebilecek olançocuğu evinde saklamanın Alman zulmüneuğramakla eşdeğer olduğu o günlerde, buçocuk, barbarlık yasalarının gelişigüzel
işlediği o coğrafyada, yaşanması mümkünne kadar acı varsa hepsini yaşar.
Yirminci yüzyılın başında, bugünküErmenistan sınırlarına uzak yerleşkelerdeyaşayan Ermeniler'in başına gelenler deKosinsky'nin anlattığı çocuğun başındangeçenlerden aşağı kalır yanı olmayanhikayelerdi. Fakat sözünü ettiğimizErmeniler'in yaşadığı coğrafyada, Polonya,Fransa ya da Almanya'da olup bitenlerdenfarklı olarak yüzleşme ya da hesaplaşmayoluna gidilmedi. O gün Kosinsky'ninkahramanının kendini saklamaya çalıştığıvahşi koşullar, şiddetli tezahürleriyleyaşandı ve sona erdi. Mahkemeler kuruldu,faşistler yargılandı, Yahudiler'in,Çingeneler'in maruz kaldığı vahşet;edebiyatın, sinemanın, tiyatro eserlerinin,akademik çalışmaların, hatta filozofikincelemelerin konusu oldu, birbiri peşi sırayapılan araştırmalar mezaliminbilançosunu ortaya çıkarmak ve insansoyunun ibretlik niteliklerini deşifre etmekiçin yayınlandı. Bizim hikayelerimizin bazıipuçları ise halen kimi mezar taşlarınınsessiz ve vakur duruşlarında öylece
sergileniyor ve tıpkı Kosinsky'ninkahramanının umduğu gibi, bir gün “büyük
insanlığın” gelip kendini keşfetmesinibekliyor.