Varoluştan Ne Anladım?

Stok Kodu:
9786059374194
Boyut:
14.00x21.00
Sayfa Sayısı:
318
Baskı:
1
Basım Tarihi:
2016-12
Kapak Türü:
Ciltsiz
Kağıt Türü:
2. Hamur
Dili:
Türkçe
%15 indirimli
35,00
29,75
9786059374194
548188
Varoluştan Ne Anladım?
Varoluştan Ne Anladım?
29.75

İnsanlık, varoluşunun gizemini sorguluyor. Sadece kendisini değil, birlikte yaşadığı dünyayı, canlıların tümünü kavramaya çalışıyor. Sonra gök kubbeye ve ötesine bakıyor. Sonunun var olup olmadığını göremediği bir gök kubbe ve ötesi duruyor karşısında. Varoluşun merkezinde zannediyor kendisini. Yaşam denizinin içinde sürüklenirken, zerreler alemini bile zor fark ediyor. Maddenin çekiciliği etkisinde yılların akışında yaşayıp gidiyor. İnsanlık bilim adına çağlar boyu bir sonraki kuşaklara bayrak teslim ediyor. İki ayağının üzerine dikilmiş olarak biz insanlar, bu görüngüler dünyasında, çağımıza gelinceye dek, ne kadar dar bir algı alanında yol aldık değil mi? Bilgi altın madeni gibi değerliydi. İnsanlık paylaşmayı hala öğrenememişti. Varoluşun sırlarını çözmek istiyorduk, ancak hala kendimizi bilmiyorduk. İletişim çağı ile birlikte bu kez bilgiye ulaşılırken, kirletilmiş bilgi kaosu içinde çırpınıyoruz. Teoremler ve yine teoremler. Her konuda ayrı yazılmış binlerce sayfa var. Formüller ve yine formüller. Her biri kendi bilimsel formülleriyle yazılmış konuları kavramak, bizim gibi sade insanlar için hiç de kolay değil.

Saf bilginin enerjisi o kadar güçlü ki, biz insanların bu günkü idrak düzeyinde taşıması mümkün değil. Bu nedenle algılarımızın kodları, idrak düzeyimize göre sinyaller oluşturuyor.

Makro kozmosun sonsuzluğunu, zerreler aleminin gizemini kavramak insanlık için kolay olmuyor.

Bilimin ilerleyişi hızlandıkça, insanlık olarak bizlere umut veriyor. Onca bilgi kitabını okudukça ne kadar az şey bildiğimizi daha iyi anlıyoruz. Bilim adamlarının açtığı her kapının ardında, bilinmezlik kervanına yeni kapılar katılıyor.

Makro da ilerlerken sonsuzluk deniziyle karşılaşıyor ve kaybolmaya başlıyoruz. Mikroya indikçe küçülen, küçüldükçe sonsuzluğun bu zerreler âleminden ürküyoruz. İnsanlığın öncüleri bilim adamlarımız gizemleri çözmeye çalışırken, karşılaştıkları yeni gizemlerle irkiliyorlar.

“Ne biliyoruz ki?” sorusuyla, ne kadar az şey bildiğimizi fark ediyoruz.

Paul Davie'nin söylemiyle, “Doğanın derinliklerinde gerçekleşen işlerin kompleksliği, dünyanın en zeki beyinleri tarafından dahi zor anlaşılıyorsa, bu işlerin birer tesadüf eseri olduğuna nasıl inanabiliriz?”

Tıkandığımız yerde ister istemez ilahi kitaplardaki bilgilere başvurmak zorunda kalıyoruz.

Bugün yeni kavrayabildiğimiz birçok konu, Kuran ayetlerinde 1400 yıl önce söylenmiş.

Ben de bu kitapta, ilgili konuları Kur-an ayetleri ışığında yazmaya çalıştım. Aslında yazdığım konularda, binlerce eser var. Big bang (Patla-açıl) teorisinden başlamak üzere, dünyamızın oluşumuna kadar bilimin ışığında var olan bilgileri bir arada sunabilmek düşüncesiyle, bu kitabı yazmaya başladım. Bu ön-sözün satırlarını yazarken tam üç yılın geçtiğini fark ettim.

Kitapta okuyucuya ağır gelmeyecek bir dil kullanmalıydım. Varoluşun dünya üzerindeki şuurlu varlıkları olan biz insanlarla ilgili yazılmış bilgilerden yol alarak, neler ortaya çıkarabilirim diye uzun süre araştırma yaptım.

“Varoluşta Ben” başlığı altında kendimde oluşan idrak düzeyi ile neler söyleyebilirdim?

Evrenin bilinen yasalarını, bu muhteşem canlı yaşamı, canlı yaşamın şuurlu varlığı insanla ilgili yazacaklarım ile bir bütünün kısacık, anlaşılabilir özetini verebilir miyim diye yola çıktım.

İnsanlık, varoluşunun gizemini sorguluyor. Sadece kendisini değil, birlikte yaşadığı dünyayı, canlıların tümünü kavramaya çalışıyor. Sonra gök kubbeye ve ötesine bakıyor. Sonunun var olup olmadığını göremediği bir gök kubbe ve ötesi duruyor karşısında. Varoluşun merkezinde zannediyor kendisini. Yaşam denizinin içinde sürüklenirken, zerreler alemini bile zor fark ediyor. Maddenin çekiciliği etkisinde yılların akışında yaşayıp gidiyor. İnsanlık bilim adına çağlar boyu bir sonraki kuşaklara bayrak teslim ediyor. İki ayağının üzerine dikilmiş olarak biz insanlar, bu görüngüler dünyasında, çağımıza gelinceye dek, ne kadar dar bir algı alanında yol aldık değil mi? Bilgi altın madeni gibi değerliydi. İnsanlık paylaşmayı hala öğrenememişti. Varoluşun sırlarını çözmek istiyorduk, ancak hala kendimizi bilmiyorduk. İletişim çağı ile birlikte bu kez bilgiye ulaşılırken, kirletilmiş bilgi kaosu içinde çırpınıyoruz. Teoremler ve yine teoremler. Her konuda ayrı yazılmış binlerce sayfa var. Formüller ve yine formüller. Her biri kendi bilimsel formülleriyle yazılmış konuları kavramak, bizim gibi sade insanlar için hiç de kolay değil.

Saf bilginin enerjisi o kadar güçlü ki, biz insanların bu günkü idrak düzeyinde taşıması mümkün değil. Bu nedenle algılarımızın kodları, idrak düzeyimize göre sinyaller oluşturuyor.

Makro kozmosun sonsuzluğunu, zerreler aleminin gizemini kavramak insanlık için kolay olmuyor.

Bilimin ilerleyişi hızlandıkça, insanlık olarak bizlere umut veriyor. Onca bilgi kitabını okudukça ne kadar az şey bildiğimizi daha iyi anlıyoruz. Bilim adamlarının açtığı her kapının ardında, bilinmezlik kervanına yeni kapılar katılıyor.

Makro da ilerlerken sonsuzluk deniziyle karşılaşıyor ve kaybolmaya başlıyoruz. Mikroya indikçe küçülen, küçüldükçe sonsuzluğun bu zerreler âleminden ürküyoruz. İnsanlığın öncüleri bilim adamlarımız gizemleri çözmeye çalışırken, karşılaştıkları yeni gizemlerle irkiliyorlar.

“Ne biliyoruz ki?” sorusuyla, ne kadar az şey bildiğimizi fark ediyoruz.

Paul Davie'nin söylemiyle, “Doğanın derinliklerinde gerçekleşen işlerin kompleksliği, dünyanın en zeki beyinleri tarafından dahi zor anlaşılıyorsa, bu işlerin birer tesadüf eseri olduğuna nasıl inanabiliriz?”

Tıkandığımız yerde ister istemez ilahi kitaplardaki bilgilere başvurmak zorunda kalıyoruz.

Bugün yeni kavrayabildiğimiz birçok konu, Kuran ayetlerinde 1400 yıl önce söylenmiş.

Ben de bu kitapta, ilgili konuları Kur-an ayetleri ışığında yazmaya çalıştım. Aslında yazdığım konularda, binlerce eser var. Big bang (Patla-açıl) teorisinden başlamak üzere, dünyamızın oluşumuna kadar bilimin ışığında var olan bilgileri bir arada sunabilmek düşüncesiyle, bu kitabı yazmaya başladım. Bu ön-sözün satırlarını yazarken tam üç yılın geçtiğini fark ettim.

Kitapta okuyucuya ağır gelmeyecek bir dil kullanmalıydım. Varoluşun dünya üzerindeki şuurlu varlıkları olan biz insanlarla ilgili yazılmış bilgilerden yol alarak, neler ortaya çıkarabilirim diye uzun süre araştırma yaptım.

“Varoluşta Ben” başlığı altında kendimde oluşan idrak düzeyi ile neler söyleyebilirdim?

Evrenin bilinen yasalarını, bu muhteşem canlı yaşamı, canlı yaşamın şuurlu varlığı insanla ilgili yazacaklarım ile bir bütünün kısacık, anlaşılabilir özetini verebilir miyim diye yola çıktım.

Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat