“...Çağımız edebiyatının büyük çoğunluğuyla gülünç derecede sıradan kalmasının başlıca nedenlerinden birini, hiç kuşkusuz, bir sanat, bir bilim ve bir toplumsal zevk olarak yalancılığın gerilemesi oluşturuyor. Kadim tarihçiler lezzetli kurgularını bize olgu biçiminde sunmuşlardı, günümüz romancıları ise karşımıza kurgu kılığında sıkıcı olguları çıkarıyorlar...
...Şairin ince müziğinden tanındığı gibi, yalancı da zengin ritimli konuşmasından tanınabilir ve her iki durumda da anlık esinlenmeler yeterli değildir. Başka her şeyde olduğu gibi, bu iki sanatta da mükemmelliğe ulaşmak bol pratik yapmayı zorunlu kılar. Fakat bu modern çağımızda şiir yazma hünerinin mümkünse yasaklanmasını istetecek kadar ayağa düşmesine karşılık, yalancılık hünerinin neredeyse gözden çıkarıldığı görülüyor. Çoğu kez bir genç adam, hayata, anlayışlı ve cesaretlendirici bir ortam ya da iyi örnekleri taklit edebilme şansıyla beslense, gerçekten yüce ve harika şeylere dönüşebilecek doğal bir abartma yetisiyle atılıyor. Ama, kural olarak bu yeteneği harcanıp gidiyor...
...Ne abartacak cesarete ne romanslaştıracak dehaya sahip olanların yavan ve biteviye konuşmalarından bıkan, anıları daima hafızaya dayanan, anlatıları şaşmaz biçimde olabilirlikle sınırlı olan ve her zaman için ortalıkta dolaşan en sıradan dar kafalının doğrulamasına açık bulunan akıllı şahıslardan bezen toplum, er veya geç yitirdiği önderine, kültürlü ve hayranlık uyandıran yalancıya geri dönmelidir. Gün boyunca boşu boşuna serüven peşinde dolaşmak zahmetine bile girmeksizin, gün batımında bir araya toplanan göçebe mağara adamlarına Megatherium'u donuk akikten ininin mor karanlığından dışarı nasıl sürüklediğini, dev mamutu teke tek mücadelede öldürüp değerli dişlerini nasıl aldığını anlatan ilk kişinin kim olduğunu ne biz, ne de bilimleriyle öğünen çağdaş antropologlarımız söyleyebiliyoruz. Ama adı ne, ya da kendisi hangi ırktan olursa olsun, toplumsal ilişkilerin gerçek kurucusu o kişidir...
...İşin doğrusu, sıradan insanlar düşüncenin gerçekte ne olduğundan o kadar az anlar ki bir kuramın tehlikeli olduklarını söylediklerinde, o kuramı mahkûm ettiklerini sanırlar, oysa ki, gerçek entelektüel değere sahip olan kuramlar sadece bu tür kuramlardır. Tehlikeli olmayan bir fikre, fikir demeye değmez...”
“...Çağımız edebiyatının büyük çoğunluğuyla gülünç derecede sıradan kalmasının başlıca nedenlerinden birini, hiç kuşkusuz, bir sanat, bir bilim ve bir toplumsal zevk olarak yalancılığın gerilemesi oluşturuyor. Kadim tarihçiler lezzetli kurgularını bize olgu biçiminde sunmuşlardı, günümüz romancıları ise karşımıza kurgu kılığında sıkıcı olguları çıkarıyorlar...
...Şairin ince müziğinden tanındığı gibi, yalancı da zengin ritimli konuşmasından tanınabilir ve her iki durumda da anlık esinlenmeler yeterli değildir. Başka her şeyde olduğu gibi, bu iki sanatta da mükemmelliğe ulaşmak bol pratik yapmayı zorunlu kılar. Fakat bu modern çağımızda şiir yazma hünerinin mümkünse yasaklanmasını istetecek kadar ayağa düşmesine karşılık, yalancılık hünerinin neredeyse gözden çıkarıldığı görülüyor. Çoğu kez bir genç adam, hayata, anlayışlı ve cesaretlendirici bir ortam ya da iyi örnekleri taklit edebilme şansıyla beslense, gerçekten yüce ve harika şeylere dönüşebilecek doğal bir abartma yetisiyle atılıyor. Ama, kural olarak bu yeteneği harcanıp gidiyor...
...Ne abartacak cesarete ne romanslaştıracak dehaya sahip olanların yavan ve biteviye konuşmalarından bıkan, anıları daima hafızaya dayanan, anlatıları şaşmaz biçimde olabilirlikle sınırlı olan ve her zaman için ortalıkta dolaşan en sıradan dar kafalının doğrulamasına açık bulunan akıllı şahıslardan bezen toplum, er veya geç yitirdiği önderine, kültürlü ve hayranlık uyandıran yalancıya geri dönmelidir. Gün boyunca boşu boşuna serüven peşinde dolaşmak zahmetine bile girmeksizin, gün batımında bir araya toplanan göçebe mağara adamlarına Megatherium'u donuk akikten ininin mor karanlığından dışarı nasıl sürüklediğini, dev mamutu teke tek mücadelede öldürüp değerli dişlerini nasıl aldığını anlatan ilk kişinin kim olduğunu ne biz, ne de bilimleriyle öğünen çağdaş antropologlarımız söyleyebiliyoruz. Ama adı ne, ya da kendisi hangi ırktan olursa olsun, toplumsal ilişkilerin gerçek kurucusu o kişidir...
...İşin doğrusu, sıradan insanlar düşüncenin gerçekte ne olduğundan o kadar az anlar ki bir kuramın tehlikeli olduklarını söylediklerinde, o kuramı mahkûm ettiklerini sanırlar, oysa ki, gerçek entelektüel değere sahip olan kuramlar sadece bu tür kuramlardır. Tehlikeli olmayan bir fikre, fikir demeye değmez...”