Yanık Dere, Erzurum'un doğusunda Aziziye Tabyaları'nın batısında, Tabya ile şehir arasında Palandöken dağları'ndan süzülerek akan suyu şehre getiren ince, sıradan bir dereydi. Benim çocukluğumun geçtiği yerlere yakındı burası. İlkokul yıllarında sevgili öğretmenlerim bizi derenin bulunduğu yere götürüp: "İşte burası Yanık Dere'dir." dediler. Anlattılar neden Yanık Dere olduğunu; ama biz bir şey anlamadık o yıllar. Fakat içimde, hafızamda hep bir yanık dere kalmıştı ne olduğunu tam bilmeden. Hafızamda bir de Mahallebaşı semtinde ‘Fransız Hastahanesi' kalmıştı. O da ilkokulu okuduğum Mahallebaşı'nda hemen okulumuzun karşısındaydı. Üç katlı, yıkık, yer yer yanık izleri olan ve sadece duvarları ayakta kalan harabe, taş bir bina. Sonra nenemin kardeşinin Ermeni askerlerince sandıkta süngülenişi anlatılırdı çocukluğumda. Çocukluğumda o eve her gidişimde o sandığı görürdüm. Sonra duyduklarım ve okuduklarım: on bir kişinin idamı, Gürcükapısı'nda Seyidov ve Belediye Başkanının katledilmesi, Ezirmikliler; evlere, odalara, ahırlara doldurularak katledilen insanlar... Bütün bunlar beni tekrar Yanık Dere'ye götürdü. Ermeni askerlerin türlü bahanelerle şehirden topladıkları Erzurumlular'ı bu dereye götürüp kurşunladıklarını, kimilerini sırt sırta bağlayıp kurşunla ya da süngüyle öldürdüklerini, bununla da yetinmeyip üzerlerine gaz dökerek yaktıklarını, dereden günlerce su yerine kanın aktığını tespit ettim onlarca eser ve anılar arasından. Yanık Dere, Erzurum için çok önemli yermiş meğerse. Bunu çok geç anladık; ama iş işten geçti artık. Sonra bir şey daha öğrendim içimi sızlatan: Tehcir sırasında Erzurum'dan yola çıkan Ermeniler'in yollarda ölüme gidişleri...
Yanık Dere, Erzurum'un doğusunda Aziziye Tabyaları'nın batısında, Tabya ile şehir arasında Palandöken dağları'ndan süzülerek akan suyu şehre getiren ince, sıradan bir dereydi. Benim çocukluğumun geçtiği yerlere yakındı burası. İlkokul yıllarında sevgili öğretmenlerim bizi derenin bulunduğu yere götürüp: "İşte burası Yanık Dere'dir." dediler. Anlattılar neden Yanık Dere olduğunu; ama biz bir şey anlamadık o yıllar. Fakat içimde, hafızamda hep bir yanık dere kalmıştı ne olduğunu tam bilmeden. Hafızamda bir de Mahallebaşı semtinde ‘Fransız Hastahanesi' kalmıştı. O da ilkokulu okuduğum Mahallebaşı'nda hemen okulumuzun karşısındaydı. Üç katlı, yıkık, yer yer yanık izleri olan ve sadece duvarları ayakta kalan harabe, taş bir bina. Sonra nenemin kardeşinin Ermeni askerlerince sandıkta süngülenişi anlatılırdı çocukluğumda. Çocukluğumda o eve her gidişimde o sandığı görürdüm. Sonra duyduklarım ve okuduklarım: on bir kişinin idamı, Gürcükapısı'nda Seyidov ve Belediye Başkanının katledilmesi, Ezirmikliler; evlere, odalara, ahırlara doldurularak katledilen insanlar... Bütün bunlar beni tekrar Yanık Dere'ye götürdü. Ermeni askerlerin türlü bahanelerle şehirden topladıkları Erzurumlular'ı bu dereye götürüp kurşunladıklarını, kimilerini sırt sırta bağlayıp kurşunla ya da süngüyle öldürdüklerini, bununla da yetinmeyip üzerlerine gaz dökerek yaktıklarını, dereden günlerce su yerine kanın aktığını tespit ettim onlarca eser ve anılar arasından. Yanık Dere, Erzurum için çok önemli yermiş meğerse. Bunu çok geç anladık; ama iş işten geçti artık. Sonra bir şey daha öğrendim içimi sızlatan: Tehcir sırasında Erzurum'dan yola çıkan Ermeniler'in yollarda ölüme gidişleri...