Dünya aynı yüzyıl içerisinde iki büyük harp yaşamış, birçok ülke felaket derecesinde ekonomik bunalımlara sürüklenmişti. Bu arada Türkiye Cumhuriyeti Kurtuluş savaşından yeni çıkmış, toparlanma süreci yaşıyordu. Doğu bloku ülkeleri sancı içerisindeydi. Yoksulluk ciddi boyutlara ulaşmıştı. Anadolu insanı tarihin bu zorlu günlerinde yanık yüreğine su serpecek bir yiğit arıyordu. Hakikat şu ki; Kahramanlar zor zamanlarda ortaya çıkıyordu. İşte böyle bir zamanda bir Anadolu yiğidi çayırlardan fırlayıp milletlerarası minderlere uzanıyor. Milletine yüz görümlüğü gibi şampiyonluklar hediye ediyordu.
Bayrağımız göndere çekilirken, ulusların gözleri ona takılıyor, defalarca dinletilen İstiklal Marşımız unutulmamak üzere hafızalara yerleşiyordu. Çileli Anadolu halkı elinden geldiği kadar bu şampiyonu takip ediyor, ona bir kahraman gibi methiyeler yağdırıyor, zaferden dönen orduyu hümayunu karşılar gibi güreş kafilesini karşılıyor, şampiyonları birer kahraman gibi bağırlarına basıyorlardı. Kabına sığmayan bu Anadolu yiğidi, milletlerarası gövde gösterilerine dönen müsabakalarda önüne kim gelirse gelsin birkaç dakika içerisinde sırtını minderlere yapıştırarak tuş ediyor, hem batı'da hem de doğu'da 'Türk gibi kuvvetli" sözünü zirveye taşıyordu. Onun şampiyonluk kazandığını duyan çiftçi ertesi gün tarlasına kazmasını daha bir iştiyakle vuruyor, esnaf dükkanını heyecanla açıyor, işçi-memur görevine aşkla sarılıyordu. Yediden yetmişe herkes ümitsizlik perdesini yırtıyor.
Yenilmek ve yılmak' kelimelerini lügatlerinden çıkarıp atıyor, işte biz buyuz diyorlardı. Onu analar çocuklarına ninniyle, babalar da övgüyle anlatıyordu. Yeni doğan çocuklarının adına Yaşar ismi vererek hem bu yiğidi örnek almalarını, hem de zaferin unutulmamasını istiyorlardı. Okullara, spor salonlarına, üniversitelere, mahalle, cadde ve sokaklara, turnuvalara adının verilmesi belki de bu yüzdendi. O günden bugüne hiç bir sporcuya böyle bir sevgi nasip olmamış, böylesine içten sahip yıkılmamıştı. Halk onu aileden birisi olarak görüyor, kişiliği, yaşantısı, güzel ahlakı, milli-manevi şuur ve duruşuyla evlerinin en güzel köşesine yakıştırıyorlardı. Fatih Sultan Mehmedin İstanbul'u fethiyle 'ortaçağ'ı kapatıp 'yeniçağ'ı açtığı gibi. Yaşar Doğu'da güreş tarihimizde yeni bir dönemin açılmasına sebep olmuştu. Onun açtığı çığırdan giden öğrencileri 1970*lere kadar başarılarını sürdürmüş, yurda yeni şampiyonluklar kazanarak dönmüşlerdi. Yine her biri Yaşar Doğu*nun talebesi olma sıfatıyla itibar görmüştü. Kendi döneminde spor yapan sporculara örnek olmakla kalmamış, ağabeylik hocalık ve önderlik yapmıştı. Güreş sporunu bir dava gibi avuçlarına almış, sağlık sorunları yaşamasına rağmen hayatını hiçe sayarak güreşe hizmetten geri durmamıştır 15 Aralık 1955'te İsveç'te geçirdiği ilk kalp krizinden sonra doktorlarının artık güreşmek ve güreşçi yetiştirmek şöyle dursun güreş seyretmesinin bile uygun olmadığını söylemelerine rağmen o. 08 Ocak 1961 günü geçirdiği ikinci kalp kriziyle hayata veda edinceye kadar inandığı yolda yürümüş, onlarca şampiyon güreşçi yetiştirerek Türk Milletine armağan etmiştir 1956 Melbourne ve 1960 Roma Olimpiyatlarında da yalnız bırakmadığı talebeleriyle birlikte şampiyonluklara koşmuş, onların da tarih yazmalarına sebep olmuştur. Onunla birlikte güreş yalnız bir spor dalı olmakta kalmamış, yeniden irfan mektebi kimliği kazanmıştır.
Güreş ocağını Pehlivan Tekkesi bilen Doğu bu kapının bir anlamda Yunus Emre'si olmuştur Tıpkı o da Yunus gibi düşünerek güreşe eğri şeylerin girmesine karşı çıkmış, hayatı boyunca bir nefer gibi bunun mücadelesini vermiştir Milletin gönlündeki güreş sevgisini bir devin uyanışı gibi yeniden uyandırmış, onu milli ve manevi şuurla mayalayarak, besleyip büyütmeyi başarmıştır. Sporcularımızın Uluslararası Şampiyonalarda daima birincilik kürsülerinde yerini alıp bayrağımızı defalarca göndere çektirerek. İstiklal Marşımızı ezberletilircesine okuttuklarını görünce bu mayanın nasıl tuttuğunu daha iyi anlıyoruz. Yaşar Doğu'nun şampiyonluklarıyla birlikte güreşimize kazandırdığı ruhu da iyi anlamalı, akademik seviyede inceleyip tespitler yapılarak yetişen sporculara aktarılmalıdır. Zira çaresizliklerden çare çıkarmasını bilip, hayalini milletinin yarınlarına vakfetmiş vatan, millet ve bayrak sevdalısı bu spor dehasından alınacak dersler vardır.
Dünya aynı yüzyıl içerisinde iki büyük harp yaşamış, birçok ülke felaket derecesinde ekonomik bunalımlara sürüklenmişti. Bu arada Türkiye Cumhuriyeti Kurtuluş savaşından yeni çıkmış, toparlanma süreci yaşıyordu. Doğu bloku ülkeleri sancı içerisindeydi. Yoksulluk ciddi boyutlara ulaşmıştı. Anadolu insanı tarihin bu zorlu günlerinde yanık yüreğine su serpecek bir yiğit arıyordu. Hakikat şu ki; Kahramanlar zor zamanlarda ortaya çıkıyordu. İşte böyle bir zamanda bir Anadolu yiğidi çayırlardan fırlayıp milletlerarası minderlere uzanıyor. Milletine yüz görümlüğü gibi şampiyonluklar hediye ediyordu.
Bayrağımız göndere çekilirken, ulusların gözleri ona takılıyor, defalarca dinletilen İstiklal Marşımız unutulmamak üzere hafızalara yerleşiyordu. Çileli Anadolu halkı elinden geldiği kadar bu şampiyonu takip ediyor, ona bir kahraman gibi methiyeler yağdırıyor, zaferden dönen orduyu hümayunu karşılar gibi güreş kafilesini karşılıyor, şampiyonları birer kahraman gibi bağırlarına basıyorlardı. Kabına sığmayan bu Anadolu yiğidi, milletlerarası gövde gösterilerine dönen müsabakalarda önüne kim gelirse gelsin birkaç dakika içerisinde sırtını minderlere yapıştırarak tuş ediyor, hem batı'da hem de doğu'da 'Türk gibi kuvvetli" sözünü zirveye taşıyordu. Onun şampiyonluk kazandığını duyan çiftçi ertesi gün tarlasına kazmasını daha bir iştiyakle vuruyor, esnaf dükkanını heyecanla açıyor, işçi-memur görevine aşkla sarılıyordu. Yediden yetmişe herkes ümitsizlik perdesini yırtıyor.
Yenilmek ve yılmak' kelimelerini lügatlerinden çıkarıp atıyor, işte biz buyuz diyorlardı. Onu analar çocuklarına ninniyle, babalar da övgüyle anlatıyordu. Yeni doğan çocuklarının adına Yaşar ismi vererek hem bu yiğidi örnek almalarını, hem de zaferin unutulmamasını istiyorlardı. Okullara, spor salonlarına, üniversitelere, mahalle, cadde ve sokaklara, turnuvalara adının verilmesi belki de bu yüzdendi. O günden bugüne hiç bir sporcuya böyle bir sevgi nasip olmamış, böylesine içten sahip yıkılmamıştı. Halk onu aileden birisi olarak görüyor, kişiliği, yaşantısı, güzel ahlakı, milli-manevi şuur ve duruşuyla evlerinin en güzel köşesine yakıştırıyorlardı. Fatih Sultan Mehmedin İstanbul'u fethiyle 'ortaçağ'ı kapatıp 'yeniçağ'ı açtığı gibi. Yaşar Doğu'da güreş tarihimizde yeni bir dönemin açılmasına sebep olmuştu. Onun açtığı çığırdan giden öğrencileri 1970*lere kadar başarılarını sürdürmüş, yurda yeni şampiyonluklar kazanarak dönmüşlerdi. Yine her biri Yaşar Doğu*nun talebesi olma sıfatıyla itibar görmüştü. Kendi döneminde spor yapan sporculara örnek olmakla kalmamış, ağabeylik hocalık ve önderlik yapmıştı. Güreş sporunu bir dava gibi avuçlarına almış, sağlık sorunları yaşamasına rağmen hayatını hiçe sayarak güreşe hizmetten geri durmamıştır 15 Aralık 1955'te İsveç'te geçirdiği ilk kalp krizinden sonra doktorlarının artık güreşmek ve güreşçi yetiştirmek şöyle dursun güreş seyretmesinin bile uygun olmadığını söylemelerine rağmen o. 08 Ocak 1961 günü geçirdiği ikinci kalp kriziyle hayata veda edinceye kadar inandığı yolda yürümüş, onlarca şampiyon güreşçi yetiştirerek Türk Milletine armağan etmiştir 1956 Melbourne ve 1960 Roma Olimpiyatlarında da yalnız bırakmadığı talebeleriyle birlikte şampiyonluklara koşmuş, onların da tarih yazmalarına sebep olmuştur. Onunla birlikte güreş yalnız bir spor dalı olmakta kalmamış, yeniden irfan mektebi kimliği kazanmıştır.
Güreş ocağını Pehlivan Tekkesi bilen Doğu bu kapının bir anlamda Yunus Emre'si olmuştur Tıpkı o da Yunus gibi düşünerek güreşe eğri şeylerin girmesine karşı çıkmış, hayatı boyunca bir nefer gibi bunun mücadelesini vermiştir Milletin gönlündeki güreş sevgisini bir devin uyanışı gibi yeniden uyandırmış, onu milli ve manevi şuurla mayalayarak, besleyip büyütmeyi başarmıştır. Sporcularımızın Uluslararası Şampiyonalarda daima birincilik kürsülerinde yerini alıp bayrağımızı defalarca göndere çektirerek. İstiklal Marşımızı ezberletilircesine okuttuklarını görünce bu mayanın nasıl tuttuğunu daha iyi anlıyoruz. Yaşar Doğu'nun şampiyonluklarıyla birlikte güreşimize kazandırdığı ruhu da iyi anlamalı, akademik seviyede inceleyip tespitler yapılarak yetişen sporculara aktarılmalıdır. Zira çaresizliklerden çare çıkarmasını bilip, hayalini milletinin yarınlarına vakfetmiş vatan, millet ve bayrak sevdalısı bu spor dehasından alınacak dersler vardır.