“...Ve cesaret öyle yorgun ve özlem öyle muazzamdır. Artık dağ yok, pek az ağaç var. Ayağa kalkmaya hiçbir şey cesaret etmiyor. Yabancı kulübeler çömelmiş bataklığa dönmüş kuyularda. Hiçbir yerde kule gözükmez. Ve daima aynı resim var. İnsana iki göz çok fazladır. Sadece gecelerde bazen yolun tanıdık geldiğine insan inanır. Belki en yakında, yabancı güneşte zahmetle kazandığımız parçaya sürekli geri mi dönüyoruz? Olabilir. Güneş, bizde yaz mevsiminin doruğunda olduğu gibi bunaltıcıdır. Lakin biz yazın vedalaştık. Kadınların elbiseleri yeşilden uzun süre ışık saçtı. Ve şimdi uzun süre atla gittik. Demek ki güz gelmiş olmalı. En azından orada, hüzünlü kadınların bizi tanıdığı yerdeyiz....”
“...Ve cesaret öyle yorgun ve özlem öyle muazzamdır. Artık dağ yok, pek az ağaç var. Ayağa kalkmaya hiçbir şey cesaret etmiyor. Yabancı kulübeler çömelmiş bataklığa dönmüş kuyularda. Hiçbir yerde kule gözükmez. Ve daima aynı resim var. İnsana iki göz çok fazladır. Sadece gecelerde bazen yolun tanıdık geldiğine insan inanır. Belki en yakında, yabancı güneşte zahmetle kazandığımız parçaya sürekli geri mi dönüyoruz? Olabilir. Güneş, bizde yaz mevsiminin doruğunda olduğu gibi bunaltıcıdır. Lakin biz yazın vedalaştık. Kadınların elbiseleri yeşilden uzun süre ışık saçtı. Ve şimdi uzun süre atla gittik. Demek ki güz gelmiş olmalı. En azından orada, hüzünlü kadınların bizi tanıdığı yerdeyiz....”