Bugün olduğu gibi Osmanlılar devrinde de iktisadî ve ticarî hayatın başkentliğini yapmıştı İstanbul. Buna bağlı olarak artan nüfusun iaşesi ise sadece şehrin değil, Osmanlı Devleti'nin en önemli meselelerinden biriydi.
İstanbul, Osmanlı'nın klasik devrinde, kabaca 1560-1730 yılları arasında dünyanın en büyük metropolü kabul edilir. Bu tarihler arasında devlet tarafından etkili bir şekilde uygulanan temel iktisadî prensiplerden biri, iaşecilikti. Buna göre, istifade edilen mal ve hizmetler mümkün olduğu kadar ucuz, kaliteli ve bol olarak tedarik edilebilmeliydi. İşin bu yanı da hâliyle en çok payitahtı ilgilendirmekteydi.
İaşenin İstanbul'a nakli ve şehir içindeki dağıtımı ise devletin sıkı kontrolü altında, özel sektör tarafından karşılanırdı. Memalik-i Osmaniye'nin herhangi yerinde üretilen herhangi ürünün, o yerin ihtiyacı karşılandıktan sonra fazlasının Âsitane'ye gönderilmesi esası işlerdi. Devlet ise ihtiyat ambarlarını, içindeki hububatı her sene yeni mahsul ile değiştirmek suretiyle muhafaza eder; kıtlık, şiddetli kış vb. sebeplerle İstanbul'da baş gösteren sıkıntılı hâllerde devreye alırdı. Buraya kadarki bahsimiz, dosya konumuzun muhtevasını oluşturuyor.
Narh yani azamî fiyatın tesbiti sistemi de bütün memleket sathında uygulanagelmiş, başta karaborsacılık sebebiyle meydana gelen hayat pahalılığına karşı ciddi bir tedbir olmuştur. 1600 tarihli narh defterine dair bilgileri, Yazıhane bölümünde okuyabilirsiniz.
Mayıs 1924 tarihli Resimli Ay dergisinin, İstanbulluların ne yiyip içtiği ve bunların nereden geldiğine dair sayfalarına taşıdığı istatistikî bilgiler ise özellikle Birinci Dünya Savaşı sonrası ve Cumhuriyet devrinin ilk yıllarına ait olması cihetiyle son derece enteresan. Zira bizlere hem bugünle yaklaşık bir asır öncesini hem de bir asır öncesi ile 1600'lü yılları kıyaslama imkânı veriyor.
Günümüze gelince; İstanbul, omuzlarına yüklenen onca yüke ve her geçen gün artan hacmine rağmen, tarihî ve tabiî güzelliklerini sergilemeye devam ediyor. Biz sahip çıktığımız müddetçe de devam edecek. Üstelik içinde bulunduğumuz alışılagelmişin dışındaki şu günlerde onun tarihine ve tabiî güzelliklerine daha çok ihtiyacımız olduğunu gayet güzel anladık. İstifadeli okumalar dileriz.
Konu Başlıkları: Nefs-i İstanbul'a Nakl-i İaşe/Kayıhan Çağlar; İstanbul Bir Günde Ne Yiyordu, Yedikleri Nereden Geliyordu?/Recep Kankal; Bağdat'ı ve Halifeyi Esaretten Kurtaran Tuğrul Bey/Bayram Arif Köse; Tripoliçe Katliamı/Prof. Dr. Mustafa Turan; Gönül Coğrafyamızda Bayram/Ahmet Hilmi Yaşar; Sovyetler Zamanından Günümüze Batum'da Kurban Heyecanı/Röp.:/Furkan Yılmaz-Ahmet Hilmi Yaşar; Nübüvvet Meselesi Üzerinden Zihinlerin Bulandırılması/Prof. Dr. Mehmet Erdem; Osmanlı'nın Leziz Mâhîleri Tatlı Su Balıkları/Emre Boyacı...
Bugün olduğu gibi Osmanlılar devrinde de iktisadî ve ticarî hayatın başkentliğini yapmıştı İstanbul. Buna bağlı olarak artan nüfusun iaşesi ise sadece şehrin değil, Osmanlı Devleti'nin en önemli meselelerinden biriydi.
İstanbul, Osmanlı'nın klasik devrinde, kabaca 1560-1730 yılları arasında dünyanın en büyük metropolü kabul edilir. Bu tarihler arasında devlet tarafından etkili bir şekilde uygulanan temel iktisadî prensiplerden biri, iaşecilikti. Buna göre, istifade edilen mal ve hizmetler mümkün olduğu kadar ucuz, kaliteli ve bol olarak tedarik edilebilmeliydi. İşin bu yanı da hâliyle en çok payitahtı ilgilendirmekteydi.
İaşenin İstanbul'a nakli ve şehir içindeki dağıtımı ise devletin sıkı kontrolü altında, özel sektör tarafından karşılanırdı. Memalik-i Osmaniye'nin herhangi yerinde üretilen herhangi ürünün, o yerin ihtiyacı karşılandıktan sonra fazlasının Âsitane'ye gönderilmesi esası işlerdi. Devlet ise ihtiyat ambarlarını, içindeki hububatı her sene yeni mahsul ile değiştirmek suretiyle muhafaza eder; kıtlık, şiddetli kış vb. sebeplerle İstanbul'da baş gösteren sıkıntılı hâllerde devreye alırdı. Buraya kadarki bahsimiz, dosya konumuzun muhtevasını oluşturuyor.
Narh yani azamî fiyatın tesbiti sistemi de bütün memleket sathında uygulanagelmiş, başta karaborsacılık sebebiyle meydana gelen hayat pahalılığına karşı ciddi bir tedbir olmuştur. 1600 tarihli narh defterine dair bilgileri, Yazıhane bölümünde okuyabilirsiniz.
Mayıs 1924 tarihli Resimli Ay dergisinin, İstanbulluların ne yiyip içtiği ve bunların nereden geldiğine dair sayfalarına taşıdığı istatistikî bilgiler ise özellikle Birinci Dünya Savaşı sonrası ve Cumhuriyet devrinin ilk yıllarına ait olması cihetiyle son derece enteresan. Zira bizlere hem bugünle yaklaşık bir asır öncesini hem de bir asır öncesi ile 1600'lü yılları kıyaslama imkânı veriyor.
Günümüze gelince; İstanbul, omuzlarına yüklenen onca yüke ve her geçen gün artan hacmine rağmen, tarihî ve tabiî güzelliklerini sergilemeye devam ediyor. Biz sahip çıktığımız müddetçe de devam edecek. Üstelik içinde bulunduğumuz alışılagelmişin dışındaki şu günlerde onun tarihine ve tabiî güzelliklerine daha çok ihtiyacımız olduğunu gayet güzel anladık. İstifadeli okumalar dileriz.
Konu Başlıkları: Nefs-i İstanbul'a Nakl-i İaşe/Kayıhan Çağlar; İstanbul Bir Günde Ne Yiyordu, Yedikleri Nereden Geliyordu?/Recep Kankal; Bağdat'ı ve Halifeyi Esaretten Kurtaran Tuğrul Bey/Bayram Arif Köse; Tripoliçe Katliamı/Prof. Dr. Mustafa Turan; Gönül Coğrafyamızda Bayram/Ahmet Hilmi Yaşar; Sovyetler Zamanından Günümüze Batum'da Kurban Heyecanı/Röp.:/Furkan Yılmaz-Ahmet Hilmi Yaşar; Nübüvvet Meselesi Üzerinden Zihinlerin Bulandırılması/Prof. Dr. Mehmet Erdem; Osmanlı'nın Leziz Mâhîleri Tatlı Su Balıkları/Emre Boyacı...