Merhaba
Bahar sayımızdaki merhabamızdan bu yana geçen sürede Türkiye'de tarihi değişiklikler oldu. Ülkede reklam arasına son verildi yönetim şekli değişti. Adını uygulayıcısının belirlediği daha önce dünyanın hiçbir ülkesinde denenmemiş, farklı yönetim modellerinden ortaya karışık alınmış, ilk kez bizde denenecek olan kuşkusuz ki başarısızlıkla sonuçlanacak Türk tipi başkanlık sistemine geçildi. Bu sistemin nasıl işleyeceği eğer biz yurttaşlardan saklanan ya da bilmemizde sakınca olduğu düşünülen yönleri yok ise adını koyanlar da bilmiyor. Deneme yanılma yoluyla en doğru sonuca ulaşacaklarını hesaplıyor olmalılar. Tarihi görevlerini oynayacaklar; iki adım ileri, bir adım geri.
Yeni sistemin ilk icraatlarından biri Devlet Tiyatroları ve Devlet Opera ve Balesiyle ilgili oldu. Önce kapattık, yukarıya bağladık denildi fakat bakıldı ki kapattık demekle kapanmış olmuyor iki gün sonra kapattığımızı yeniden açtık diyerek bizi muştuladılar. Daha öncesinden de Mesam'ın başına gelenler siz okurlarımızın malumudur. Dedik ya deneme yanılma ile en doğru sonuç elde edilir.
Değinmeden geçmek olmaz Türkiye'nin yetiştirdiği en önemli piyano sanatçılarından biri olan Fazıl Say konser verecek salon bulamıyor. New York Filarmoni Orkestrası, İsrail Filarmoni Orkestrası, Saint Petersburg Filarmoni Orkestrası, Baltimor Senfoni Orkestrası, BBC Filarmoni Orkestrası gibi dünyada önemli yer sahibi olan orkestralarla çalışan, birçok önemli festivalde de performanslar gerçekleştiren Fazıl Say, Türkiye'de yıllardır yasaklı gibi yaşadığını ancak sanatını ülkesinde icra etmek istediğini açıklamak zorunda kalıyor.
Dergimizin bu sayısının dosya konusunu ‘aydın ve aydın tavrı' olarak belirledik. Konunun özelinde Antonio Gramsci üzerine günümüzle de ilişkilendirilerek yazılmış bir yazımız var. Gramsci'yi “herkesin kendisine göre yonttuğu kalkerli bir dağ başı diyen” yazarımızın bakışıyla okuyacaksınız. Yine bununla bağlantılı olarak yol göstericimiz olan 16 Temmuz 2009'da yitirdiğimiz sevgili Kutsiye Bozokların “Parti ve Sanat” adlı yazısına güncele denk düştüğünden dergimizde yer vermeyi uygun gördük.
Aydın nedir ya da aydın kimdir tartışması hiç bitmedi, biteceği de yok. Konuyla ilgili on yıllardır süren tartışmada kimi Türkiye'de aydın yok memleketin sorunlarının temelinde ‘aydınsızlık' yatıyor der; kimisi aydınlarımız yeterince cesur olamadıkları için memleket bu halde diye serzenişte bulunur. Haksızlık yapmayalım hemen her gece bir başka kanalda televizyon denen parlak akıl çelenin stüdyo konuğu olup kendisini allame-i cihan sayanlara ne demeli, yoksa onlar aydın değil mi? Her okumuş aydın mıdır yoksa okumamışlardan da aydın insan var mıdır? Biz çok lafı uzatmadan aydının ne olduğuyla ilgili birkaç kelam edelim; gerisini siz okurlarımıza bırakalım.
Aydın; yaşadığı, içinde bulunduğu dünyayı, toplumu ve insanı tanıyan, anlayan, tanımaya çalışan insandır.
Aydın, çağının sorunlarına eğilen, bu sorunları araştıran, olay ve olgular arasında neden sonuç ilişkisi kurabilen, var olan toplumsal sorunlara duyarsız kalmayan kişidir.
Aydın yaşadığı toplumda var olan sorunlar karşısında çözüm üreten, yerleşik toplumsal değerleri sorgulayan gerektiğinde ret eden, bulduğu çözümleri tüm insanlığın yararına kullandırılmasını sağlamaya çalışan, yönü, duruşu her zaman ileriye doğru olan devrimci ve ilerici görüşleri benimseyen insandır.
Aydın yobaz, fikri sabit bağnaz değildir, gerici kişi aydın olamaz.
Aydın insanın düşünsel alanı geniş, kavrama yetisi ve öngörüsü gelişmiştir. Aydın geçmişi araştıran, öğrenen, bugünü doğru yaşayan ve gelecek konusunda sözünü bilince taşıyandır. Egemenin yanında yer alıp onun ağzıyla konuşan kişi değildir. Sömürüye, zülme, zalime, yoksulluğa ve her türlü haksızlığa karşı koyandır aydın. Aydın karanlık ve aydınlık arasında ki savaşımda aydınlıktan yana tavır geliştiren karanlığa teslim olmayandır. Konfüçyüs “Karanlığa kızacağına, bir mum da sen yak.” diyerek aydının karanlık karşısındaki yerini tanımlamıştır
Aydının, sanatçının, yazarın, düşün insanının yarına dair söyleyecek sözü olmalı. Yönetenin, gücü elinde bulunduranın izinden gidenlerin insanlığa söyleyecek sözü, bakacak yüzü olmaz.
Dergimizin yaz sayısını geciktirdiğimizin farkındayız. Bundan dolayı oldukça üzgünüz. Tekrarının yaşanmaması için gereken özeni göstereceğiz.
Bazen koşullar iş yapmanızı, üretmenizi engeller. Gecikmenin temel nedeni, yazı gönderecek bir kısım dostlarımızın son dakikada yazamamaları, içimizden bazı dostlarımızın ise bir süreliğine ‘Silivri'de ikamete tabi tutulmaları' planlanan süreyi aşmamıza neden oldu.
Güz sayısında buluşmak dileğiyle… Merhabanız çok, günleriniz aydınlık ve bol okumalı olsun.
Merhaba
Bahar sayımızdaki merhabamızdan bu yana geçen sürede Türkiye'de tarihi değişiklikler oldu. Ülkede reklam arasına son verildi yönetim şekli değişti. Adını uygulayıcısının belirlediği daha önce dünyanın hiçbir ülkesinde denenmemiş, farklı yönetim modellerinden ortaya karışık alınmış, ilk kez bizde denenecek olan kuşkusuz ki başarısızlıkla sonuçlanacak Türk tipi başkanlık sistemine geçildi. Bu sistemin nasıl işleyeceği eğer biz yurttaşlardan saklanan ya da bilmemizde sakınca olduğu düşünülen yönleri yok ise adını koyanlar da bilmiyor. Deneme yanılma yoluyla en doğru sonuca ulaşacaklarını hesaplıyor olmalılar. Tarihi görevlerini oynayacaklar; iki adım ileri, bir adım geri.
Yeni sistemin ilk icraatlarından biri Devlet Tiyatroları ve Devlet Opera ve Balesiyle ilgili oldu. Önce kapattık, yukarıya bağladık denildi fakat bakıldı ki kapattık demekle kapanmış olmuyor iki gün sonra kapattığımızı yeniden açtık diyerek bizi muştuladılar. Daha öncesinden de Mesam'ın başına gelenler siz okurlarımızın malumudur. Dedik ya deneme yanılma ile en doğru sonuç elde edilir.
Değinmeden geçmek olmaz Türkiye'nin yetiştirdiği en önemli piyano sanatçılarından biri olan Fazıl Say konser verecek salon bulamıyor. New York Filarmoni Orkestrası, İsrail Filarmoni Orkestrası, Saint Petersburg Filarmoni Orkestrası, Baltimor Senfoni Orkestrası, BBC Filarmoni Orkestrası gibi dünyada önemli yer sahibi olan orkestralarla çalışan, birçok önemli festivalde de performanslar gerçekleştiren Fazıl Say, Türkiye'de yıllardır yasaklı gibi yaşadığını ancak sanatını ülkesinde icra etmek istediğini açıklamak zorunda kalıyor.
Dergimizin bu sayısının dosya konusunu ‘aydın ve aydın tavrı' olarak belirledik. Konunun özelinde Antonio Gramsci üzerine günümüzle de ilişkilendirilerek yazılmış bir yazımız var. Gramsci'yi “herkesin kendisine göre yonttuğu kalkerli bir dağ başı diyen” yazarımızın bakışıyla okuyacaksınız. Yine bununla bağlantılı olarak yol göstericimiz olan 16 Temmuz 2009'da yitirdiğimiz sevgili Kutsiye Bozokların “Parti ve Sanat” adlı yazısına güncele denk düştüğünden dergimizde yer vermeyi uygun gördük.
Aydın nedir ya da aydın kimdir tartışması hiç bitmedi, biteceği de yok. Konuyla ilgili on yıllardır süren tartışmada kimi Türkiye'de aydın yok memleketin sorunlarının temelinde ‘aydınsızlık' yatıyor der; kimisi aydınlarımız yeterince cesur olamadıkları için memleket bu halde diye serzenişte bulunur. Haksızlık yapmayalım hemen her gece bir başka kanalda televizyon denen parlak akıl çelenin stüdyo konuğu olup kendisini allame-i cihan sayanlara ne demeli, yoksa onlar aydın değil mi? Her okumuş aydın mıdır yoksa okumamışlardan da aydın insan var mıdır? Biz çok lafı uzatmadan aydının ne olduğuyla ilgili birkaç kelam edelim; gerisini siz okurlarımıza bırakalım.
Aydın; yaşadığı, içinde bulunduğu dünyayı, toplumu ve insanı tanıyan, anlayan, tanımaya çalışan insandır.
Aydın, çağının sorunlarına eğilen, bu sorunları araştıran, olay ve olgular arasında neden sonuç ilişkisi kurabilen, var olan toplumsal sorunlara duyarsız kalmayan kişidir.
Aydın yaşadığı toplumda var olan sorunlar karşısında çözüm üreten, yerleşik toplumsal değerleri sorgulayan gerektiğinde ret eden, bulduğu çözümleri tüm insanlığın yararına kullandırılmasını sağlamaya çalışan, yönü, duruşu her zaman ileriye doğru olan devrimci ve ilerici görüşleri benimseyen insandır.
Aydın yobaz, fikri sabit bağnaz değildir, gerici kişi aydın olamaz.
Aydın insanın düşünsel alanı geniş, kavrama yetisi ve öngörüsü gelişmiştir. Aydın geçmişi araştıran, öğrenen, bugünü doğru yaşayan ve gelecek konusunda sözünü bilince taşıyandır. Egemenin yanında yer alıp onun ağzıyla konuşan kişi değildir. Sömürüye, zülme, zalime, yoksulluğa ve her türlü haksızlığa karşı koyandır aydın. Aydın karanlık ve aydınlık arasında ki savaşımda aydınlıktan yana tavır geliştiren karanlığa teslim olmayandır. Konfüçyüs “Karanlığa kızacağına, bir mum da sen yak.” diyerek aydının karanlık karşısındaki yerini tanımlamıştır
Aydının, sanatçının, yazarın, düşün insanının yarına dair söyleyecek sözü olmalı. Yönetenin, gücü elinde bulunduranın izinden gidenlerin insanlığa söyleyecek sözü, bakacak yüzü olmaz.
Dergimizin yaz sayısını geciktirdiğimizin farkındayız. Bundan dolayı oldukça üzgünüz. Tekrarının yaşanmaması için gereken özeni göstereceğiz.
Bazen koşullar iş yapmanızı, üretmenizi engeller. Gecikmenin temel nedeni, yazı gönderecek bir kısım dostlarımızın son dakikada yazamamaları, içimizden bazı dostlarımızın ise bir süreliğine ‘Silivri'de ikamete tabi tutulmaları' planlanan süreyi aşmamıza neden oldu.
Güz sayısında buluşmak dileğiyle… Merhabanız çok, günleriniz aydınlık ve bol okumalı olsun.