“Toprak, üzerinde yaşayan insanların duyu, duygu ve düşüncelerinin işlendiği bir kaneviçe, dantel halini alırsa yurt olur. anadolu'daki ve Balkanlar'daki Sarı Kız, Sarı Saltuk, Yunus Emre yatırları; Bursa'daki Ulu Cami, İstanbul'daki Süleymaniye, Edirne'deki Selimiye, her bir şehirdeki mezarlıklar, bu topraklar üzerinde yaşayan insanların işaretleridir” der Fazlıoğlu. anadolu'ya ilk yerleşenlerin hikayesi değildir bu kitabın amacı ama öyle bir zaman gelir ki bu topraklarda, yurt arayana yurt, derdi olana derman olur anadolu.
Ve on üçüncü yüzyıl kadar karışmamıştır ve de yurt olmamıştır birilerine belki de eskilerin tabiriyle Diyar-ı Rum. Öyle bir yüzyıl ki, kendinden sonra ne varsa hepsinin içinde biraz vardır o zamanın izleri. On üçüncü yüzyıl anlaşılmadan, inanç diye, gelenek diye sahip olunan değerlerin anlaşılması ve nereden geldiklerinin bilinmesi biraz eksik kalmaya mahkûmdur.
Böyle bir çağda doğmuştur kahramanımız. Yaşananları görmüş, yaşayanları görmüş, toyken pişmiş, bir ateş olmuş ve bu günlere gelmiştir adı unutulmadan.
Adı unutulmasa da hep farklı açılardan anlaşılmaya çalışılmıştır yaptıkları ve söyledikleri. Kim, kendine yakın hissettiyse sahip çıkmıştır mirasına. “Yunus”tur, “Yunus Emre”dir, “Koca Yunus”tur,
“Emrem Yunus”tur, “aşık Yunus”tur o.
Adı nasıl anılırsa anılsın “bizim Yunus”u anlamak veya anlamaya çalışmak amacıyla kaleme alınan bu çalışma, Yunus'u yaşadığı zaman ve coğrafya bağlamında incelerken, sonraki dönemin kalıcı etkilerinin mayalandığı 13. Yüzyılın anadolusunun da detaylı bir resmini vermeye çalışmaktadır.
“Toprak, üzerinde yaşayan insanların duyu, duygu ve düşüncelerinin işlendiği bir kaneviçe, dantel halini alırsa yurt olur. anadolu'daki ve Balkanlar'daki Sarı Kız, Sarı Saltuk, Yunus Emre yatırları; Bursa'daki Ulu Cami, İstanbul'daki Süleymaniye, Edirne'deki Selimiye, her bir şehirdeki mezarlıklar, bu topraklar üzerinde yaşayan insanların işaretleridir” der Fazlıoğlu. anadolu'ya ilk yerleşenlerin hikayesi değildir bu kitabın amacı ama öyle bir zaman gelir ki bu topraklarda, yurt arayana yurt, derdi olana derman olur anadolu.
Ve on üçüncü yüzyıl kadar karışmamıştır ve de yurt olmamıştır birilerine belki de eskilerin tabiriyle Diyar-ı Rum. Öyle bir yüzyıl ki, kendinden sonra ne varsa hepsinin içinde biraz vardır o zamanın izleri. On üçüncü yüzyıl anlaşılmadan, inanç diye, gelenek diye sahip olunan değerlerin anlaşılması ve nereden geldiklerinin bilinmesi biraz eksik kalmaya mahkûmdur.
Böyle bir çağda doğmuştur kahramanımız. Yaşananları görmüş, yaşayanları görmüş, toyken pişmiş, bir ateş olmuş ve bu günlere gelmiştir adı unutulmadan.
Adı unutulmasa da hep farklı açılardan anlaşılmaya çalışılmıştır yaptıkları ve söyledikleri. Kim, kendine yakın hissettiyse sahip çıkmıştır mirasına. “Yunus”tur, “Yunus Emre”dir, “Koca Yunus”tur,
“Emrem Yunus”tur, “aşık Yunus”tur o.
Adı nasıl anılırsa anılsın “bizim Yunus”u anlamak veya anlamaya çalışmak amacıyla kaleme alınan bu çalışma, Yunus'u yaşadığı zaman ve coğrafya bağlamında incelerken, sonraki dönemin kalıcı etkilerinin mayalandığı 13. Yüzyılın anadolusunun da detaylı bir resmini vermeye çalışmaktadır.