Zincirli Ördek

Stok Kodu:
9786052117737
Boyut:
13.50x19.50
Sayfa Sayısı:
126
Basım Yeri:
İstanbul
Baskı:
1
Basım Tarihi:
2019-05
Kapak Türü:
Ciltsiz
Kağıt Türü:
2. Hamur
Dili:
Türkçe
%15 indirimli
15,00
12,75
9786052117737
647955
Zincirli Ördek
Zincirli Ördek
12.75

Zincirli Ördek, şair A. Kadir Paksoy'unözyaşam öyküsünü anlattığı bir yapıt. Ama yazar aynı zamanda yaşam öyküsü ile bağlantılı olarak Türkiye'nin yakın siyasal geçmişine (1960'lardan 2000'lere) ışık tutuyor. Tıpkı Ortaçağ Avrupa'sında kilisenin halkın bilgisizliğinden vesaflığından yararlanarak varsıllaşırken halkın yoksullaşması gibi, bir Anadolu kasabasında da (Darende/Malatya) benzer bir olaya tanık oluyoruz. Mülkiyeti şairin büyükbabasına ait olan ama kullanımı babasına bırakılan, çocukluğunun bir bölümünün geçtiği ev ve bahçeyi, kasabanın müftüsü tarafından etki altına alınan büyükbabası camiye bağışlıyor. Ev yıkılıyor, babasının yetiştirdiği ağaçlar kesiliyor… Bu olay, şairde bir travma yaratıyor:

“Büyükbabamın Aşudu Deresi'ndeki evimizive bahçemizi camiye bağışlamasıyla, tıpkı Nietsche'nin ‘Tanrı öldü' dediği gibi artık Tanrı ölmüştü benim için. Hiçbirşeye inancım kalmamıştı. Ruhum allak bullaktı. Tutunduğum uçurumkıyısından düşmüş, vadi boyunca uçuyor, yamaçlara yayılmış kurt sürülerine yemolmamak için boşlukta kulaç atıyordum. Nietsche'nin papaz olan babasının çektiği acılara tanık olarak, babasının çok sevdiği ve hayatını adadığı buTanrı neden böyle iyi bir adamı böylesine bir acıyla cezalandırıyor, demesi gibi, ben de babam için aynı şeyi düşünüyordum. Bunca ağacı diken, toprağı yeşerten, hiç kimseye bir kötülüğü olmayan babamın elinden bu bahçeyi niyealıyordu Tanrı? Çanların derinden gelen seslerinin Nietsche'nin kulağından çıkmaması gibi; babamın o elleriyle diktiği kayısı, dut, elma, erik ağaçları kesilirken ve evimiz yıkılırken duyduğum ezan sesi de benim kulağımdan çıkmayacaktı ömür boyu...

Allahu ekber!Allahu ekber!
Tanrı evine çağırıyorlar beni Arapça
Bıçaklarını Türkçe bileyenler”
Bu olaydan sonra kasaba tarafından dışlanan şairin ailesi, kasabayı terkediyor ve Çukurova'ya göçüyor…
Şairin ömür boyu flört ettiği ve ancak tarih öğretmenliğinden emekli olduktan sonra “hemhal” olabildiği Fransızcayı öğrenme serüveni; şairliği, öğretmenliği; “kindar nesil”in hedefi olarak yaşadığı sıkıntılar, romanın diğer izlekleri…

Zincirli Ördek, şair A. Kadir Paksoy'unözyaşam öyküsünü anlattığı bir yapıt. Ama yazar aynı zamanda yaşam öyküsü ile bağlantılı olarak Türkiye'nin yakın siyasal geçmişine (1960'lardan 2000'lere) ışık tutuyor. Tıpkı Ortaçağ Avrupa'sında kilisenin halkın bilgisizliğinden vesaflığından yararlanarak varsıllaşırken halkın yoksullaşması gibi, bir Anadolu kasabasında da (Darende/Malatya) benzer bir olaya tanık oluyoruz. Mülkiyeti şairin büyükbabasına ait olan ama kullanımı babasına bırakılan, çocukluğunun bir bölümünün geçtiği ev ve bahçeyi, kasabanın müftüsü tarafından etki altına alınan büyükbabası camiye bağışlıyor. Ev yıkılıyor, babasının yetiştirdiği ağaçlar kesiliyor… Bu olay, şairde bir travma yaratıyor:

“Büyükbabamın Aşudu Deresi'ndeki evimizive bahçemizi camiye bağışlamasıyla, tıpkı Nietsche'nin ‘Tanrı öldü' dediği gibi artık Tanrı ölmüştü benim için. Hiçbirşeye inancım kalmamıştı. Ruhum allak bullaktı. Tutunduğum uçurumkıyısından düşmüş, vadi boyunca uçuyor, yamaçlara yayılmış kurt sürülerine yemolmamak için boşlukta kulaç atıyordum. Nietsche'nin papaz olan babasının çektiği acılara tanık olarak, babasının çok sevdiği ve hayatını adadığı buTanrı neden böyle iyi bir adamı böylesine bir acıyla cezalandırıyor, demesi gibi, ben de babam için aynı şeyi düşünüyordum. Bunca ağacı diken, toprağı yeşerten, hiç kimseye bir kötülüğü olmayan babamın elinden bu bahçeyi niyealıyordu Tanrı? Çanların derinden gelen seslerinin Nietsche'nin kulağından çıkmaması gibi; babamın o elleriyle diktiği kayısı, dut, elma, erik ağaçları kesilirken ve evimiz yıkılırken duyduğum ezan sesi de benim kulağımdan çıkmayacaktı ömür boyu...

Allahu ekber!Allahu ekber!
Tanrı evine çağırıyorlar beni Arapça
Bıçaklarını Türkçe bileyenler”
Bu olaydan sonra kasaba tarafından dışlanan şairin ailesi, kasabayı terkediyor ve Çukurova'ya göçüyor…
Şairin ömür boyu flört ettiği ve ancak tarih öğretmenliğinden emekli olduktan sonra “hemhal” olabildiği Fransızcayı öğrenme serüveni; şairliği, öğretmenliği; “kindar nesil”in hedefi olarak yaşadığı sıkıntılar, romanın diğer izlekleri…

Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat